28 Aralık 2011 Çarşamba

kimisi gelir geçer, kimisi geçerken iz bırakır..

hayatımıza insanlar girer, kimi gelir kalır, kimi gelir gider, ama gerçekten gider, hatta istersin gitmesini, kimisi ise gelir ama istenmeden gider, gitmesin istersin ama gelişme budur, gitmek zorundadır, sözler verilir, hiç kopmayalım hep konuşalım,görüşelim denir ama bilirsinki eninde ya da sonunda kopacaksın..dün böyle bir arkadaşımdan ayrıldım, bu noktaya gelişimiz de bir parça değişikdi, en azından hayatın olağan akışına göre.. yabancıydık, sonra rakip olduk, sonra ast üst, ama sadece kağıt üzerinde, aslında hep birdik.. ve ben çok sevmiştim onunla bir olmayı...siz bizden, bey hanıma, oradan da sen ben'e geçtik.. tanıdıkca daha çok tanımak isteyeceğin, görüntüde kapalı ama aslında bir eisberg gibi görünmeyen kısmı görünenden çok daha büyük, içinde çeşitli renkler, şekiller, incelikler barındıran.. aslında çok bilen ama bunu göstermeye hiç ihtiyaç duymayan, sadece kendi isterse gösteren istemezse gizli tutan... ve gerektiğinde ağlayabilen, yumuşak yürekli olan ve işin güzeli bunu göstermekten gocunmayan.. benim için önemlidir, bir erkek istediğinde, içinden geldiğinde ağlayabiliyorsa gocunmadan çok kıymetlidir benim için, bir kriterdir aslında..dostluk adına, değer vermek adına, gerçek samimiyeti yakalayabilmek adına..şimdi arkadaşım iş hayatında başka bir yöne yelken açıyor, bana da ona şans dilemekden başka bir yol kalmıyor.. büyük gölgeleri olan küçücük insanlara kızmak dışında..
işte böyle.. biraz mutsuz, biraz buruk, biraz stresliyim.. hem güncelimden, hem klasik her yıl sonu yaşadığım buruklukdan.. miniğimin yılbaşı partisi vardı bugün, onu kostümü ile fotoğraflayamadan çıktım sabah evden, " miya çok tatlığğğ .." diyerek giyinmiş ve gitmiş partisine, ben evden çıkarken daha uyuyordu, hatta mira'nın deyimi ile güneş bile uyuyordu.. bense büyük gölgeli küçük insanlara hazırlanmak zorundaydım.. hayat bu..

8 Aralık 2011 Perşembe

2,5 yaş..



melek bugün tamı tamına 2,5 yaşında oldu.. 2,5 yaş yani 30 ay, daha dün gibi doğduğu ve kucağıma verildiği an.. hergün yeni şirinlikler ile ve hızla büyüyor kızım, bıcır bıcır sürekli konuşan, inatçı ama bir o kadar da sevimli, akıllı ve mutlu bir küçük insan.. bazen toleremin sınırlarını zorlamakla beraber heranı ve her hali bana büyük bir keyif veriyor.. iyi ki varsın minik meleğim benim..

5 Aralık 2011 Pazartesi

evimizde kızımız, ocağımızda aşuremiz..



bayılırım aşureye..muharrem ayı benim için gününde alışveriş yapıp bereket dilemek ve yumuşak yumuşak aşureleri mideme indirmektir.. annem çok güzel yapar aşureyi, hatta aşure zamanı yaklaşıyorsa rejime hız verirdim evlenmeden önce, tabak tabak aşure yiyebileyim diye haftalarca aç gezebilirdim..artık bu anlamda bir irade kalmadığı gibi aç kalmaya falan gerek yok, ye aşureleri yiyebildiğin kadar modelindeyim birkaç senedir..ama dışarıda yenilen aşure hiçbir zaman annemin aşuresinin tadını vermeyeceği için dışarıda görsem de aklıma gelmez aşure yemek.. hep bilirimki evinde kızın varsa zamanında yapar aşureni konu komşuya dağıtırsın.. işte böyle dün dedim ki madem güzeller güzeli bir kızımız var, o zaman aşuremiz de olmalı.. anne hayatında ilk kez aşure kaynattı, baba üzerini süslemek için nar ayıkladı.. gece 12 gibi hazırdı aşuremiz.. bakalım Mira da annesi kadar sevecek mi?

1 Aralık 2011 Perşembe

birbirimizi çok özlüyoruz..

Günler yoğun geçiyor, haftasonları dışında doğru düzgün vakit geçiremiyorum Mira'm ile.. son üç ay yoğunluğu son aya yaklaştıkca iyice arttı, gün içi iş yoğunluğuna eklenen akşam organizasyonları ise konuyu benim için iyicene içinden çıkılmaz hale getiriyor..iş ile ilgili akşam yemeği organizasyonları, herhafta pazartesi ve çarşamba akşamlarında mesaimi iki saat uzatmak üzerine alınan karar ve verilen onay ile başlayan süreç, ev ile ilgili telaş ve takipler neticesinde ben Mira'yı o beni özlemeye devam edip duruyoruz.. akşamları eve gidince uzun uzun sarılıyor bana yle saf öyle temiz ve içten gösteriyorki sevgisini, o çocuk gözlerdeki pırıltı, yüzündeki mutluluk, zıplayışı dans edişi sevinçten izlemeye ve yaşamaya doyulmaz kıvamda..ben eve gitmeden uyumayı reddetmeye çalışıyor fiziksel durumu buna müsaade ettiği müddetçe, bir de dikkatimi çeken sanki beni görmeden uyumamaya çalışıyor gibi, mesela dün akşam eve gittiğimde saat 23.30 du, bakıcısı 22.00 de artık sızdığını söyledi, " uyu kag anne buğdaa.." diyerek..yanına gittim baktım pek derin uyumuyor gibi, derken sanki kulağına fısıldanmış gibi yüzünde güller açarak gözlerini açtı, o yüzündeki mutlu gülümseme beni görmenin sevinci bendeki tüm günün yorgunluğunu aladursun " anneciiiğğğğğ " deyişi ile kendimden geçtim.. sonra klasik yatak soruları başladı..
- anne yayın okuuğğ vağ?
- yok Miracım yarın okul yok, evdesin.
- miya okuğğ gidii isiii yog..
- tamam canım yarın okula gitmeyeceksin zaten..
- miya pağka gidii isii
- parka haftasonu gideceğiz miracım
- oğduu, güneş uyansın, pağka gidii..
- evet miracım güneş uyansın ve çok gülsün bizi çok ısıtsın biz parka gidelim.
sonra uzayan konuşma anne memeeeee diye sona erdi.. koyun koyuna uyuduk beraber..
sabah geç uyanmışım panikle yetişmem gereken ve saat başı devam edecek toplantıların stresi ile hazırlanmaya başladım, benim ardımdan Mira da kalktı, pijamasını benim değiştirmemi, tuvalette benimle dergi okuyarak oturmayı, kahvaltısını benimle yapmayı ve hatta bunlar için ağlamayı bir süre deneyip sonra durumu kabullendi..
- anne işe gidiiii, hoşcaaaa
kapıdan çıkarken arkamdan seslenmesi ise beni benden aldı,
- anne tekyay gel...
:((((((((((((((( allah tüm çalışan annelere ve çocuklarına kolaylık versin.. onları tekrar tekrar kavuştursun..

5 Kasım 2011 Cumartesi

Anıtkabir 'de..


Bayramda ne yapsak, kısaydı uzundu, perşembe cuma eklenir mi eklenmezmi derken annem Mira'yı çok özledim Konya'ya gelin dedi..açıkcası önce biraz gözümde büyüdü 4 gün için o kadar yol araba yolculuğu değerdi değmezdi derken düşündümki İstanbul'da günler öğlene kadar uykuda, öğleden sonraya kadar bugün ne yapalım sorusu ile geçecek, 5 de hava kararacak ben gün boşa gitti stresi ile boğuşacağım derken baktım karar vermişiz.. hadi dedik cumartesi Ankara'ya uğrayalım, 29 Ekim sonrası 10 Kasım öncesi Mira'yı Anıtkabir'e götürelim dedik.. gerçi bu ne kadar iyi bir fikirmiş emin değilim zira Mira hiç durmadan ve yorulmadan koşmak istedi, müzeye girmek istemedi, Mozolenin yanına kadar girmeye karar verip kadife kordonları aştı, tablolara yaslanmak, yalamak, aslanlı yolda aslanların üzerine çıkmak, nöbet tutan askerlein paltolarını çekmek, koridorlarda çığlık çığlığa zaman zaman sevinç çığlıkları zaman zaman ise inatlaşma haykırışları ile dolaşmak istedi, koştu koştu koştu.. merdiven çıktı indi, çıktı indi, çıktı indi.. neticede Emir ve ben birer pelte, küçük cadı bir enerji küpü olarak bitirdik günü.. ben Anıtkabir'e o kadar çocuk gitmiştimki şu anda hiçbirşey hatırlamıyordum ve herşeyi ilk görüyor gibi etkilendim.. o yalın ihtişam beni çok etkiledi, duygulandırdı.. ama çok daha fazla zamanda çok detaylı gezmek hatta bir bilenden dinlemek isterdim tüm müzeyi.. Mira'nın çok birşey anlamamış olmasından ve sindire sindire gezememiş olmaktan dolayı aynı geziyi birkaç sene sonra daha fazla zaman ayırarak tekrarlamaya karar verdik.. şimdi Ankara - Konya yolundayız, Mira DVD seyrederken uyuyup kaldı, ben teknoloji elçiliği yaparken, Emir de araba kullanmakta..

29 Ekim 2011 Cumartesi

Cumhuriyet çocuklarıyız biz..


Biz Cumhuriyet çocuklarıyız.. Bayrağımızı, Atatürk'ümüzü, Cumhuriyetimizi biliriz, hem de çok iyi.. bir de ne zaman ne yapılması gerektiğini.. gerekirse şehite fatiha okuruz, gerekirse elimizden geldiğince yardıma muhtaca yardım ederiz, gerekirse kutlarız coşkuyla kutlamak istediğimiz şeyleri.. kutlama coşkusu zor durumda olan ile kurduğumuz empatiye engel değildir.. şimdi çocuklar yetiştiriyoruz biz.. Bayrağını, Atatürk'ünü, Cumhuriyetini bilen ve en başta ne zaman ne yapılması gerektiğini öğrenen.. günü geldiğinde kendi çocuklarını yetiştirecek, ne zaman tek vücut olunacağını bilecek, hafızası sağlam, öyle bir sene engel ile unutmayacak, engelin çok çok özlemi artırdığı, artan özlemin coşkuyu artırdığı, artan coşku ile nicelerini kutlamaya hazırlanan..
Kızım dün okulda kutladı en büyük bayramımızı ilk olarak, kırmızı beyaz elbisesi ile, bugün anne ve babası ile yıldızlı kılığının içinde cama bayrağımızı yapıştırdı elleri ile, birer birer kestiğim bantları ustaca yapıştırdı cama, akşam kutlama ekibine Medar dayısı ve Semra yengesi eklenecek.. coşkumuza coşku katarak..
Cumhuriyet çocuklarıyız biz ve Cumhuriyet çocukları yetiştiriyoruz..bu böyle biline!!!!

3 Ekim 2011 Pazartesi

Şimdi okullu olduk, sınıfları doldurduk...

Bugün okula başladık, dur biraz daha büyüsün ( mü ? ) daha pek küçük ( mü? ) şimdiden başlamak, e işte hayata başlamak ( değil mi? ) önümüz kış, çok hasta olur ( mu? ) sabahları erken uyanmak yazık ( mı ? ) derken, son haftanın kuduz aşısı şokunu da atlatıp ya bismillah dedik ve okula başladık.. haftada 3 yarım gün, servisine binip gitmesi ve gelmesi, ara zamanı da zevkle, keyifle, bizleri aramadan geçirmesi planları içerisindeyiz.. ilk gün iyiydi, oyunun en zevkli anında sepet havası yapılarak, tadın damağında kalması sağlandı.. arabada eve gidiliyor diye ağlayıp, evin önüne park edince bunu haykırış ve çığlıklar ile süsleyen küçük cadı ilk gün uyum sağlama konusunda iyi performans gösterdi denilebilir.. darısı gelecek günlere.. sabah uykudan şişmiş gözler ile işte şöyle bir tablo söz konusu idi......


2 Ekim 2011 Pazar

dün doğumgünü sezonunu açtık..


Dün Emir'in doğumgünü idi, bizim evde haziran kutlama ayıdır, ekim ayı ise kutlama sezonunun açılışını müjdeler.. sırayla başlar doğumgünleri, emiri ayfer teyze takip eder, ardından müge, ezel teyze, anneanne, mine, teyze, lemi enişte derken böyle hazirana kadar devam eder, haziran ile güzel bir kapanış yapılır, önce benim doğumgünüm ardından evlilik yıldönümümüz ve Mira'nın doğumgünü ile yaz sezonu açılır, herkes etrafa saçılır, geri dönüş ekimdedir, kutlamalar da ekimde başlayacaktır... işte böyle dün başladık, nicelerine inşallah, duramadım geçen sene bugün nasılmış ne kadarmış Mira'm dedim, pek küçükmüş.. bu sene babasına kart yazdı, pastasını taşıdı, iyiki doğdun diye şarkı söyledi, mumunu defalarca ve defalarca üfledi.. artık doğumgününü kutlamayı, pastayı, hediyeyi anlıyor ve de çok seviyor.. işte geçen sene bugünden ve bu seneden birkaç poz..


29 Eylül 2011 Perşembe

bugün ilk defa..

Mira'cım bugün beni herzaman olduğu gibi yine kapıda, sokak kapısının arkasına saklanıp yarı açılan kapının ardında bulunmayı bekleyip isteyerek ve muzip muzip gülerek karşıladı.. hemen kapının önünde sarıldık, daha ben ona Mira'cım bugün ne yaptın diye sormaya hazırlanırken bana " anneciiiğğ ben seni çok seviğğ.." dedi ben daha gözlerim açık bunun tadına varmaya ve içime sindirmeye çalışırken ikinci bomba geldi.." anneciiiğğ ben seni çok özliiğğ "... anne şaşkın.. anne mest.. anne bildiğin pelte.. günün stresi, sıkıntısı, tahammülsüzlüğü, yorgunluğu pıırrrrrr.. şimdi o yanımda mışıl mışıl uyurken ve ben bunları yazarken halen mutlu mutlu ve salak salak gülümsemeye devam ediyorum....

25 Eylül 2011 Pazar

Keyifsizim..

Keyifsizim çok yazasım yok ama belki birilerinin işine yarar okuyup da diye anlatmam gerektiğini düşünüyorum.. Mira'ya kuduz aşısı yaptırdık bugün.. sabah babası ile ekmek almaya gitti, Mira için dışarı çıkmak = sokak hayvanlarını sıkıştırmak, kedi köpek bayılıyor ve sevmeyi de bilmiyor, öyle sıkıştırıyor öyle canından bezdiriyorki hayvanları garibanlar can havli ile ne yaparsa mübah formatına giriyor.. ben biraz daha dikkatli ve temkinli olduğumu düşünüyorum da babası bu konuda biraz daha müsamahalı.. hayvanları çok sevdiği, kendisi öyle büyüdüğü için daha toleresi bol davranıyor, Mira da elbetteki dengesini bilemiyor.. bugün de aynısı olmuş ve neticede kuduz aşısı yaptırmaya başladık.. ilk günde öğrendikki, bu aşıyı sadece yetkili devlet hastaneleri yapabiliyor, biz Şişli Etfal'e gittik doktorumuzun uyarısı ile, ve aşı 0 - 3 - 7 - 14 - 28. günlerde yapılıyor/tekrarlanıyor.. günlerinde yaptırmak çok önemli, olay tarihinden itibaren 36.saat içerisinde aşıya başlamak lazım toleresi 72 saat diyen kaynaklar var ama kimi kaynaklarda da 4 günü geçer ise serum tedavisi zorunlu diyorlar..aşının yan etkisi diğer herhangibir aşıdan farklı değilmiş, ateş yapabilir dediler ancak bizde olmadı.. tabi hastane, acil, nemrut doktorlar, kalabalık ve pisi pisine canını yakmanın ve kaç sefer antibiyotik yuttu hesabını tuttuğum bebenin peş peşe bu iğneleri olması ziyadesiyle can sıkıcı.. şimdilik konu bu merkezde.. nurturiada da sordum, gelişmeleri bilahare paylaşırım..

19 Eylül 2011 Pazartesi

Mira'nın anlamı..

Yeğenim Müge yollamış aşağıdaki mesajı, çok hoşum gitti, bir kısmı bildiğim ama daha fazlası bilmediğim anlamlarını sıralıyor Mira'nın..

" ekşisözlükte mira başlığına bakarken buldum. hoşuma gitti :)

türkçe; balina takımyıldızı içinde bulunan, geceleri yunuslara rehberlik eden yıldız.
sanskritçe; şanslı, talihli, yetenekli ve tanri'nin dansi.
italyanca; amaç.
arnavutça ve hırvatça; iyi,barış, bulunduğu yere barış getiren.
romence; sürpriz.
latince; harika.
ispanyolca; bakış, bakma, görme.

dünya (kirgiz turkcesi), prenses (karacay turkcesi), baris (rusca), yeşil gözlü kahkahalar atarak yaramazlık yapan tapılası varlık (mitolojik), itiraz edip mucadele eden (arapca), dik basli (osmanlica) anlamindadir. ve likyada bir kent adidir.

her anlamı güzel ve tam da mira'ya uyuyor dimi :D "


gerçekten öyle hepsi güzel ve bizim küçük cadıya çok uygun..çok teşekkürler mügecim..

17 Eylül 2011 Cumartesi

Gez dünyayı gör Konya'yı..


Konya'da doğmuşum.. Mira'dan küçükmüşüm İatnbul'a taşındığımızda.. Emirgan'da büyümüşüm ama her yaz mutlaka gelmişiz Konya'ya..hatta sene de bir ay veya daha fazla.. okullar tatil olunca, babam da kendi işini yaptığından, anneannem ile büyükbabamın bahçeli evinde toplanmak bir gelenek gibiymiş.. çok şey var hatırladığım o günlerden, en başta şu anda aramızda olmayan aile büyüklerimiz.. canım anneannem ve büyükbabam..hem o zamanlar günler nasıl hızlı ama aylar, yıllar nasıl ağır geçerdi.. biliyordum yaşlandıkca bunun terse döneceğini..
bahçeler, oyunlar, sıcacık pideler, simitler, fener alayı, fuar, bahçede kahvaltı, asma, asmada gezen kertenkeleler, tel dolap, çıkmaz sokak, havuz, harmanbiç, boya fırçası, yüklük, odun sobası kokusu,bordo sırtlı saman dolu yastıklar, bunları divana dayayıp yere kayarken sürtünen acıyan kaba etler, çalan dış kapı, kapıyı açma düzeneği, kapıdaki sivri taş, üzerinde oturup cağra içen nine, pırpır, alaaddin, söğütlü, baraj, sille, dyo boya kataloğu, siyah lastik şeklinde pirelli kül tablası,dam, yorgana sarınıp uyumak, izbe, kerpiç duvarda yürüyen yeşil koskocaman tırtıllar,öğleden sonra gezmesi, meram, kanallardan akan su, dayının evinde alt salondaki havuz, o salonun sadece orada olan ve sonra şu yaşıma kadar benzer koku ile bana o yılları hatırlatan plastik kokusu,anneannemin gardropunun kokusu, o şeker kutusu, medar, üç tekerli bisiklet,................ hiç duraklamadan aklıma ne geldiyse yazdım, okumadan, durmadan, ilişki kurmadan,bu her bir virgül arası ile ilgili ayrı ayrı sayfalar yazabilirim ama şimdi değil sonra, ve bunlara yüzlerce ekleyebilirim,evet Konya'dayım.. çocukluğumun Konya'sında yukarıdakiler ve yazılmayan yüzlercesi vardı.. şimdi kızımla Konya'dayım.. özlediğim öyle çok şey var ki, pek çok şey eskisi gibi değil, böyle anlarda çok pişman oluyorum bu kadar geç anne olduğuma, o güzel insanlar ile kızımı tanıştıramamış olmama, o geniş aile sofralarına beraber oturamamış olmamıza, anneannemin sadece bizim için geçerli toleransı, büyükbabamın yüzüme batan sakalları, babamla silleye gitmek, halamla öğleden sonra beş çayına gitmek, ninenin akını çekmek, dedenin bastonu, hacıannenin kibar sesi ve daha niceleri.. nurlar içinde uyuyun.. sizleri çok ama çok özlüyorum.. evet ben kızım için aynı şeyi söyleyemeyeceğim çünkü sizleri hiç tanıyamadı..
o gardropda aynı koku yok artık, o anneannemin tiril tiril beyaz bohçalarının arasında Mira'nın fotoğrafını çektim dün..ne çok isterdim yanında anneannem de olsaydı..

12 Eylül 2011 Pazartesi

Zor..

Varan 1; tatildeyiz, öğleden sonra yağan yağmur kesilmiş limonata gibi bir hava var ama yağmurun etkisi ile ıslanan zeminler henüz kurumamış.. yemek salonundan çıkıyoruz bizim rotamız yok ama belli ki Mira'nın var, önden koşturuyor baba arkada kaldı, ben hızla Mira'nın peşindeyim, kayıp düşebilir endişesine eklenen ama artık tatil mekanındayız araba vs tehlikesi yok bırakayım özgürce koşsun fikri ile takipdeyim ama temas yok.. derken birşey ilgisini çekiyor, yavaşlıyor, çömeliyor, gözlerinde merak.. bir bakıyorum bir salyangoz.. ıslanan yerlerde hovarda hovarda geziyor.. dünyayı yeni tanıyan bir çocuk var ise civarında kendi hareketlerine çeki düzen vermelisin.. böcek, kedi, köpek görüp korkuyla koşuşmak falan yok, her daim onun seni örnek aldığını düşünüp ona göre hareket etmelisin.. evvelden bir çekirge görüp gerekirse ondan daha hızlı bir başka yöne sıçrama becerisine sahipsen de yanında bir çocuk olunca korku dolu senaryolar yerine sakinleştirici ve ama elbette koruyucu roller üstleniyorsun.. hele Mira gibi mıncık mıncık olup sokak kedilerini dahi sevgi gösterileri ile canından bezdiren bir kişilik ise civardaki, hayvanlar ile öpüşmesine falan ses çıkarmayıp izlerken buluyorsun kendini.. ben anlatmaya başlıyorum bak Mira'cım bu salyangoz, evini sırtında taşıyor, yavaş hareket ediyor ama yollar aşabiliyor, peşinde parlak bir iz bırakıyor, ıslağı seviyor ama ıslak olmasa o izi görebiliriz.. tık tık tık kabuğa vuruyorum tırnağımla, hooop içeri çekiliyor, Mira'nı hoşuna gidiyor, bırakmasam avuçlayacak, bak biz büyüğüz o küçük, korkmasın yavaş yaklaşalım anafikrinde cümleler kuruyorum.. Mira tabiki bana göre çok şirin de herkese göre de sevimliki her toplulukda birkaç fan ediniyor, bu tesisde de müşteriden çalışana bir hayran kitlesi oluşturmuş durumda, derken onlardan biri yanımıza koşarak geliyor " aaa Mira " diye, ne yaptığımızın çok farkında değil daha ziyade Mira'nın olmayan saçlarına taktığımız tokalarla ilgileniyor gibi.. Mira'nın da ilgisi dağılıyor bir anlığına, yanımıza koşarak gelen genç kız salyangozu o sırada farkediyor ve mermer basamağın tam ortasına gelmiş hayvancağızı " aaa ezilecek burada " deyip tutup yan taraftaki toprak zemin yürüyüş yolu dışına koyuyor.. Mira halen salyangoza odaklı ve hatta genç kıza konuyu anlatmaya başlıyor ama kız tabiki Miraca anlamıyor..birkaç agucuk gülücükden sonra salyangozu da kurtarmanın verdiği haz ile yanımızdan uzaklaşıyor.. salyangozcuk yeni bir rota koymuş ve başlamış ilerlemeye.. daha hadi ilerleyelim diyemeden " Mira !!! " diye bir ses ile ikimiz de irkiliyoruz.. tesisin animatörlerinden yine Mira'nın hayranı sakar bir oğlan bize doğru koşuyor, daha merhaba diyemeden o da ne?? oğlanın ayağı kayıyor düşecek gibi oluyor, basamakdan toprak zemine kayıyor kendini toparlıyor, ama cırrrtt diye bir ses salyangozcuk artık yok.. Mira'nın " aaaaa..." diyen sesi ve şaşkın bakan gözleri.. oğlan farkında bile değil.. O Mira' yı mıncıklama derdinde.. ne garip basamağın çok daha fazla basılan ortasında olsa şimdi yaşıyordu diye düşünmeden edemiyorum ve Mira'ya nasıl açıklayacağımı düşünmeye başlıyorum kara kara..

Varan 2; yazlıkdaki yatak odamızın balkonunda bir kuş yuvası var, ben çok mutlu değilim çünkü balkonu ve camları çok kirletiyorlar ama bu konudaki inancım o kadar net ki o yuvaya kesinlikle dokunmam.. sıcak dolayısıyla balkon kapısı açık uyuyoruz, sineklikli kapı börtü böcek sokmuyor ama yavruların cik cikleri hersabah uyanışımıza eşlik ediyor, Mira'ya dinletiyor hatta bununla kalmayıp gösteriyorum da kuşları hemen hemen her haftasonu.. " bak annelei yemek getirdi nasıl yiyorlar şimdi aşağıya ineceğiz Miracık da kahvaltı edecek, annesinin Mira'ya hazırladığı kahvaltıyı afiyetle yiyecek Mira da.." benzer bir başka haftasonu, yazlığa ulaşmışız, kıyafetlerimizi hızla değişip kendimizi bahçeye atma telaşı ile odamızdayız, sıcağın verdiği daralmışlıkla hemmmen bakon kapısını açıyorum, hiç bakmadan Mira ile ilgilenmeye başlıyorum.. derken Mira'nın " o nee? " cümlesi ile baktığı yöne dönüyorum, geçekten o nee? iki küçük yavru balkon zemininde cansız yatıyorlar.. ne diyeceğimi nasıl açıklayacağımı bilemiyorum, " tamam Mira'cım sonra çıkarız balkona " diyerek hemen kapıyı kapatıyorum.. Mira inatçı bir çocuk ama neticede çocuk, ilgisini ustaca plastik havuz oyuncağı balıklara yönlendiriyorum, uçtu, kaçtı, yüzdü derken, hadi bahçeye, kaydırağına, salıncağına derken unutup gidiyor.. ama ben de soru işareti hergeçen an büyüyor.. daha sorgucu, daha takipci, daha büyk olduğunda, sorduğu sorulara cevap almadan ikna olmadığında nasıl anlatacağım ona ölümü, yokoluşu.. zor..çok zor.. çocuk yetiştirmek gerçekten çok zor, içinde " işte öyle.. boşver.. sonra anlatırım.. büyünce anlarsın " ve benzeri idare odaklı kelimeler olmayan hem merakını gideren, hem gerçeği anlatan, örneğin yokolanın bir daha varolamayacağını usulünce izah eden, acıtmayan kelimeler, cümleler.. gerçekten çok zor..

7 Eylül 2011 Çarşamba

Şiddetle tavsiye ediyorum..


Bu yaz iki tatil yaptık, biri beş günlük Bodrum diğeri ise dört günlük Çeşme kaçamağı idi.. mayısın son haftasını haziranın ilk haftasına bağlayan hafta Bodrumdaydık, cumartesiden perşembeye.. bu tatil için geçen sezon niyetlenip yer bulamadığımız Işıl Club' ı seçmiştik..
Bodrum için erken mi, lokum üşür mü derken, bir cumartesi sabahı düştük yola, uçağımıza çağrılmayı beklerken havaalanında termometreler dışarıda 16 derece civarı bir sıcaklık gösterdiğinden beynimdeki tilkiler askılılar yerine dik yaka kazak alaydın be kadın diye bağıradursunlar, Mira kızımız havaalanının altını üstüne getirip neticede canım tak edip hiiiiiiiii kayıp mı oldu çığlıklarıma çareyi yaşlı teyzelerin esef dolu bakışlarına rağmen tasma çantayı kullanmakta buldum ve daha uçağa binemeden pelteye döndüğüm bir başlangıç yaptı hepi topu beş günlük tatilimiz..
Havaalanından tesise ulaşma, hafif bir geç kahvaltı ardından odamızı beklemeye başladık, bu sırada hava gece kadar kararıp sele beş var bir yağmur bastırınca odamızı bulmamız biraz zaman aldı.. Tesisin Pazarlama Müdürü Arzu hanım, ki o anda kendisini henüz tanımamıştık, ıslanmamamız için ana binada bir odada vakit geçirmemizi önerse de biz odamızı bekleyip yer cücesini derin ve uzun bir uykuya yatırıp bu vesile ile azıcık dinlenmek hayalinde olduğumuzu kısmen itiraf edip aksi surat ifademiz ile odamızı istediğimizi belirttik..
Odamıza yerleşmemiz, hafifleyen yağmur, ardından nöbetleşe yenilen yemek, restauranttan rahatlıkla çıkartılabilen ve dahi odaya taşınabilen çorba kasesi, yoğurt kasesi tesisde geçireceğimiz rahat tatilin ilk ipuçları idi..
Aslında bizim tatil köyü konseptli ve hatta herşey dahil günlerimiz yaklaşık 10-15 sene öncelerde kalmıştı, ve tatil köyü deyince tüylerimiz diken diken olur modeli bir çifttik ta ki Mira ayaklanmış bir küçük cadı olana kadar.. son senelerde daha ufak otelleri, daha plansız, günün hangi saatinde ne yapacağın kafana kakılmayan tatilleri tercih eder olmuştuk.. rota yurtdışı ise adres internet, yurtiçi ise kulak gazetesi idi.. tur operatörlerinin üzeri kalın çizgiler ile çizilmişti ta ki Mira'ya kadar.. baktık ki bir bebeğin var ise odada soğutucun, ısıtıcın, belirli bir çizgide konforun, tesisde sırf oynamak için de olsa temiz bir çocuk havuzu, mümkünse çocuk parkı, günün her saati çorba, yoğurt bulma imkanı olmalı idi.. şemsiye için takla atmamalı, yumuşak zemin, sürekli temiz havlu, çok büyük olmayan ama sıkmayan bir alan, ama kesinlikle merdiveni az mümkün olduğunca düzayak olmalı, minik poğaça ayakları bastıracak, koşturup, yuvarlanacak çim alan, kumsal plaj olmalı idi.. geçtiğimiz yıl Emir'in de benim de çok sevdiğimiz Beyaz Güvercin'de çok güzel bir tatil yapmıştık ama Mira henüz mobil değildi ve bazı eksiklerimiz olmuştu.. neticede artık şu hamak senin bu loca benim yatmakla olmuyordu..tüm bu düşünceler ile herşey dahil bir sistemin bizim için hayatı kolaylaştıracağını düşünmüştük ancak Işıl Club'ın aradığımız bu niteliklere birebir uyan ve hatta geçen rahatlıkda bir tesis olacağını bilemedik tabiki öncesinden..
Kısa sürede anladıkki tesisdeki odak müşteri memnuniyeti, türküm, doğruyum, çalışkanım, ve dahi tatildeyim, rahatım, relaxım ise marşımız..Tesisde ilk dikkati çeken her köşeden duyulan fransızca, konuklar ağırlıklı Fransız ve Belçikalı, yaş ortalaması orta, kaliteli bir konuk çizgisi var, çocuklu aile çok ama rahatsızlık veren bir çocuk kaynaması görmüyorsunuz, senelerdir sürekli gelen çiftlerle tanıştık, örneğin Belçikalı bir çift ile uzun sohbet etme imkanımız oldu, hem de bir sezonda bir sefer değil birkaç etapta gelip tatil yapanlar var.. çalışan ekip son derece güleryüzlü, ilgili.. ister sessiz bir köşede yatayım deyin, ister hareketin ortasında olayım deyin herşey var.. çocuklar için mini club içerisinde kaydıraklı havuz, oyun ekipmanları var, bu bölümün hemen arkasında da anfi tiyatro, eğer animasyon kelimesini duyunca bizim gibi beş kilometre öteye kaçmak istiyorsanız ancak küçük cadıyı da eğlendirme endişesi içindeyseniz ideal bir mekan seçimi mevcut, anfitiyatro konumu itibariyle ancak yönüne yolunuz düşerse karşınıza çıkıyor, animasyon öncesinde çocuk dansı var, bu dans için Bozi adında bir köpek karakter tesis içerisinde dolaşıp peşine çocukları takarak mekana götürüyor, yani istemezseniz hiiiiçç haberiniz olmuyor gürültü patırtıdan.. hatta bu karaktere adını veren köpek tesisde yaşamış ve ölmüş şimdi çocukları, torunları yaşıyor, son derece hayvan dostu bir tesis, ancak bir tane bile kedi görmedik tamamen açık hiçbir köşede, çünkü kedileri aşağılara, sahile, tesisin içine girmeyecekleri şekilde bir noktada iyicene besliyorlarki arayışa çıkmasınlar..
tesisde hiçbir ufak hesap yok, örneğin sürekli taze sıkılmış portakal suyu var, havlu kartı vs gibi şeyler hiç yok, havlu değişimi yapılamayan bir an dahi olsa ne yapıp edip isteğinizi yerine getiren bir görevli mutlak surette var, yemekler lezzetli, tatlılar zayıf, restaurantta açık mekan kısmı biraz yetersiz, yemekde gölge yer bulmak genelde zor oluyor, rezervasyonlu olan köy kahvaltısı konseptini denedik bir kez, açık büfede olan gıdalar tabağınıza servis edilmiş olarak geliyor, çok cazip olduğunu söyleyemeyeceğim.. odalarda internet kullanımı biraz zorlayabiliyor kimi zaman, çoğu akşamlar canlı müzik oluyor barlar civarında, çok keyifli oluyor, genelde yabancı turistler kurtlarını döküyorlar..günboyu animasyon var ama yapışkan ilgi hiç yok, tesisde sürekli bir fotoğrafçı var ama siz isterseniz sizin farkınızda.. bunlar basit ama geçmişde çok tecrübe ettiğimiz ,takıldığımız ve şiddetle kaçtığımız detaylar..
Emir ve ben yabani denilebilecek karakterde bir çiftiz, Mira doğmadan önce kimse ile iletişim kurmadan iki kelam etmeden gider gelirdik tatillere, ancak çocuk denilen şey öyle bir sosyalleşme aracı imişki, artık tatillerden değişik çevreler edinmiş olarak döner olduk..Bu tatilde de otelin Pazarlama Müdürünü, otelin Müdürünü, pek çok animatörü, küçük markette çalışan ekibi, temizlik yapan ekipleri, pek çok garsonu ve sayamayacağımız pek çok yüzü bizim küçük cadı sayesinde tanıdık ve çok sevdik.. Tesisde hayvanlara karşı inanılmaz dost bir yaklaşım var, yönetim katında beslenen iki sevimli köpek biri Maya, diğeri Toros, Mira ile çok iyi arkadaş oldular.. ve hatta öpüşecek kadar..

Onun dışında deniz sporları bölümündeki iki küçük yavruya bizim yercücesi yapmadığını bırakmadı, sıkıştırmak, öpmeye çalışmaktan gözlerine gözlük takmaya kadar, iskelede balıkları besledi, büfelerde kuşları besledi, dünyanın dört bir yanından arkadaşlar edindi, bol bol suya girdi, az yedi, çok koştu, çok konuştu, bizi bol bol koşturdu..
veee süper bir tatilin neticesinde mekanı herkeslere tavsiye ederek döndük..

1 Eylül 2011 Perşembe

İşte keyif..

bu bayram tatili süper geldi.. çok söylendim öncesinden kabul günah ama allahın bildiğini kimden saklayayım? nasıl olacak, nasıl dayanacağız susuzluğa, açlık tamam da içmemeye diye.. ama allah beni utandırdı, nasıl kolay geçti, nasıl anlamadan geçti.. önceden sıklıkla ağrıyan başım tüm çaysızlığa rağmen, iki sene ara vermişliğe rağmen hiç mi hiç ağrımadı.. süper geçirdik ramazanı.. bu sene Emir de oruç tuttu, her gece üçümüz kalktık sahura, Emir, ben, Bahar.. ya o dört haftanın üzerine şu bayram haftasına ne demeli.. kızımla beraber, zamansız, saatsiz, kuralsız, rejimsiz yedik, içdik, yattık, uyuduk, kalktık, top oynadık, saklambaç oynadık, resim çizdik, pasta yaptık, bilardo oynadık,kaydıraktan kaydık, salıncakda sallandık, teyzii, abi, büdü abla, bidi abla, sayyyı kedii, kediiii ile yazlığın tadını çıkardık, maymunluk üstüne maymunluk yaptık.. şimdi sahile indi babası ile, denize taş atıp, salıncakda sallanıp, üç beş kedi köpek kovalayıp " aanneee beni kucağa aaağğğllll!!" diye geri gelir lokumum.. sonra çorba, sonra beraber uyku.. en güzeli de beraber uyku.. bu sabah ben uyanmış onu seyrediyordum.. gözlerini açdı, beni gördü, çok sevindi, gözlerindeki ışıktan belli, hemen boynuma sarıldı.. " anneciii seni cokkk seviyiiii..." anne mi? bildiğin pelte, eridi eridi.. hergeçen gün daha büyük keyifsin güzel kızım..

30 Temmuz 2011 Cumartesi

Kirby Brothers ile tanıştık..


Vildan ablamın arkadaşı, hani içi dışı bir, kendine hiç değil ama dışarıya çok hassas, tanıdıkca sevdiğin, sevdikce yakınlaşıp daha iyi tanıdığın insanlar vardır ya.. işte onlardan..
ablamların bir grubu var muhtelif vesileler bahsetmişimdir, ben onlara " grup şurup " derim zira insanın en karanlık anında bile yüzünü gülümsetebilen sıcak, samimi, hoşsehbet, hazırcevap, eğlenceli, ama destek istediğinde dimdik yanında, doğru senin hoşuna gitmesede o doğruyu söylemekten çekinmeyen, hatta sırf bu yüzden yakın geçmişte onlarca senelik sözde arkadaşlıkların üzerini de usulünce silmesini bilen, birlikte büyümüş, olgunlaşmış, hayatları boyunca pek çok mutluluk ve mutsuzluğu beraber yaşamış, kimi zaman birbirine yaslanıp güç bulmuş bir çekirdek grup.. çok kalabalık olmamayı tercih eden bu grubun mesafede uzak ama sıcaklıkda mesafe tanımayan üyesi Vildan.. kendisi senelerdir Amerika'da yaşıyor.. eşi Grant Amerikalı.. bencileyin evlilik için acele etmemiş vakti gelince çocuk demiş.. işte temel yakınlığımız burada başlıyor, kader birliğimiz bilmeden aynı doktor grubunun hastası olmamız ile başlamış biz bilmeden.. ne mutluki o günleri ikimiz de yüzümüzde güller açarak hatırlıyoruz şimdi.. Vildan'ın hamile olduğunu öğrendiğim günü bugün gibi hatırlıyorum bazılarınız şaşabilir ama anlayan anlar, o adı soğuk ama gerçekte çok sıcak ve samimi kıskançlığı..sonra da Vildan'ı son gördüğüm günü hatırlıyorum o midesi sürekli bulanan Amerika'ya nasıl geri uçacağını düşünen bir yeni hamile, bense onu gıpta ile seyreden ama ondan daha yeni bir hamile olduğunu o anda bilmeyen bir şanslı kadın.. işte o günden sonra ilk kez bugün gördüm Vildan'ı, amaç görüşmek, özlem gidermek ve tabiki şimdi ağabey olan ama ileride kızımla aynı yaşta olacak olan topuzlar ile Mira'yı tanıştırmak.. Ian Altan Kirby ve Brian Deniz Kirby..14.Nisan 2009 da anneleri hastaneye helikopter ile ulaştırılarak doğdular, onlar da Mira gibi biraz acele ettiler dünyaya gelmek için.. sırada Mira'dan önce geldikleri için ağabey ama ileride yaşıt olacaklar kızımla..

İşte bugün bu muhteşem ikili ile tanışma günümüzdü ve bence tüm olumsuzluklara rağmen, kesilen elektrik, geç pişen ve beklenen mamalar, evimizi koza gibi kaplayan dış cephe tamiratı için kurulmuş iskele ve bu nedenle sökülmüş klima nedeniyle yaşanan korkunç nem ve sıcağa rağmen süper bir gün geçirdik, çok güldük, çok konuştuk, çok yedik, çok terledik, çok çocuk kovaladık,çok balon şişirdik,çok balon patlattık ve neticede bu günü en yakın zamanda tekrarlamaya çok niyetlendik.. günün en cadısı ise benim yer cücesi idi ve Altan ile Deniz'e hayatı dar etti kıskançlıkları ile, bütün oyuncaklar benimdir, sizinkiler de benimdir modeli oğlanları canından bezdirdi, Vildan'ın deyimi ile 35 yaş olgunluğundaki Deniz'cim pek uğraşmadı ama Altan'cım Mira'ya gereken tepkiyi gösterince ortalık biraz toz duman olsa da aynı yatakta zıplamaya, aynı pozisyonda süt içmeye, aynı havucu paylaşmaya ve aynı klima ile aynı küçük ortamda vakit geçirmeye alışan üçlünün aynı karede yeraldığı birkaç poz da yakaladık haliyle..
Günün muhteşem mesajı ise Vildan'dan geldi..Mira bacaksızının tüm aksiliğine rağmen onun benim duygusunun gelişmesinin gelişimi için bir aşama, bir seviye atlama olduğunu açıklayan güzel ve olgun arkadaşıma biz türkçede buna kıskançlık, paylaşmayı bilmemek ve aksi küçük bir cadı olmak diyoruz cevabını da verdik ne yazıkki:))