29 Kasım 2009 Pazar

bir bayram da böyle geçti..

biraz hüzünlüydüm bu bayram..

acaba canım babam artık yanımızda olmadığı için mi?

acaba annem hacda olduğu ve onun evinde yenmesi adet olan aile yemeğimiz yenilmediği için mi?
ve hatta teyzem de hacda olduğundan evinde yemek yenilen büyük evi ablamın evi olduğu için mi?

acaba kazma yaşımda dahi canım anneannemden, canım halamdan, canım babamdan aldığım bayram harçlıkları artık olmadığı için mi?

acaba artık bayramlarda karanlık sabahlara, kalabalık evlerde babam, mutlaka ama mutlaka, yeni çorap ile namaza giderken, annem beyaz örtüsü ile namaz kılarken, yan odada halama sarılırken , salonda anneannemin elini öperken, odamızda ablamı birtürlü uyandıramazken uyanmadığım için mi?

acaba bu can yaşlılarımız birer birer bizden uzaklara gittiği, onlarla beyaz mermerler aracılığı ile konuştuğumuz, onlara tek ikramımız yasin olduğu için mi?

acaba kurban eti ile kavurma, önce pişen böbrek, yürek, dalak kokusu ortalığa yayılmadığı için mi? hayret.. aslında kavurma dışındakileri ağzıma bile koymazdım..

acaba yeni giysi giyip sevinmediğim için mi? ya da yeni giysi giysem de niyeyse sevinemediğim için mi?

acaba dolaplar dolusu marka kutulardaki ayakkabılar o çocuk bayramlardaki ayakkabılar kadar zevk vermediği için mi?

acaba yenilen çikolatalar, şimdinin çelik kapılarının şekline benzeyen madlenler, aslanlı şekerler ve büyükbabamdan sonra bir daha hiç o tadı alamadığım badem yerine, binbirçeşit yabancı çikolata olduğu için mi?

acaba bayram gezmesi ya da ütülü mendil gibi kavramlar kalmadığı için mi?

acaba koskocaman apartmanlarda komşun ile bayramlaşmadan bayramlar geçirdiğin için mi?

yoksa zamanında bu bayramların kıymetini bilmeyip bayramları hep ailemden uzak tatillerde geçirmenin pişmanlığından mı?

ya da bir yeni anne olarak minik meleğime böylesi hatırlanan bayramlar yaşatamayacağımın ve hatta bayram sabahını herhangibir cumartesi veya pazar sabahından farklılaştıramamanın endişesinden mi?


ya da ne bileyim acaba " nerede o eski bayramlar.." yaşına geldiğim için mi?

bilmiyorum, ben cevabı bilmiyorum,

hepinizin geçmiş bayramı kutlu olsun..

kendime kızgınım:(

evet kendime kızgınım.. daha çok sorgucu olmadığıma, ikizler burcu meraklılığına yakışmayan ve hiç de tarzım olmayan ama bu olaya özgü meraksızlığıma, tabiri yerinde ise gafletime kızgınım.. minicik bebeğimi son bir aydır günde üç posta ağlattığım için içim eriyor ve herseferinde kendime daha çok kızıyorum..
minik Mira'mın doğumundan beri gözünde hafif hafif çapak birikiyordu, bazı sabahlar yatağında kurumuş çapak parçaları buluyorduk, her kontrolde doktorumuza çapak konusunu hatırlatıyor, her defasında da.." olabilir, bebeklerde olur, geçer, rengi değişir ise haberim olsun".. cevabını alıyorduk, bir kez sanırım ikinci ay kontrolünde " gözpınarlarına hafifce bastırabilirsiniz " gibi bir yöntemi de allah için önermişti.. ne zaman, kaç tane, nereden nereye çekerek hiiiiç açıklamadan..

ama hangi anne bilmez, o ilk 3 ayın düzensizlik olan garip düzenini..
günbatımı krizine bağlanan geceler, koala modeli miniğim ile turlanan koridor, salon, tüm ev.. ne bilirim bu masajı hem de, kesinlikle bana anlatılan şekilden çok farklı olan bu masajı büyük bir disiplinle gerekirse ağlatarak, gerekirse gaz sancısı sonrası sızmış bebeğimi uyandırarak yapmam gerektiğini..

ben de bilemedim tabi, hergün bilgisayar başında olan ben googelamadım dahi.. bebek büyütmüş arkadaşlarıma sormak aklımın ucuna gelmedi, çok güvendim ya doktoruma, o uzmana göster demedi ya, ne gerek var dedim ve 5 ayı büyük bir gaflet içinde geçirdim..
ta ki o 29 ekim sabahı miniğim gözünü yapıştıran sarı bir çapak tabakası ile uyanana kadar.. hemen aradım doktorumuzu, sonsuz sakinlik aynen devam, antibiyotik bir damla önerisi ile kapattım telefonu, hemen bulduğum nöbetçi eczaneden aldığım damlayı Mira'mın güzel badem gözlerine damlatmaya başladım..
5. gün çapaklanmanın aynen devam etmesi üzerine bir uzmana göstermeye karar verip doktorumuzu tekrar aradığımda hayretki aynı fikri paylaştığımızı duydum kendisinden..
Aynı gün kontrolü altına girdiğimiz göz doktoru bizi gecikmiş bir vaka olarak değerlendirdi, miniğimin güzel gözlerinde enfeksiyon keseleri oluşmuştu ve hiç de bize önerilen gibi olmayan masaj son derece disiplinli olarak hergün üç sefer yapılmalıydı, önce mevcut antibiyotik damlanın bir haftayı tamamlaması beklenecek, somut bir gelişme görülmez ise damla değiştirilecekti.
Aynen de öyle oldu, ilk 10 günü ilk gün başladığımız damla ile, ikinci 10 günü başka bir damla ile tamamladık, üçüncü 10 gün dozu biraz düşürülen antibiyotik damlaya, kortizonlu başka bir damla eklendi.. işte benim de içim eridi, eridi, eridi....
bugün tam bir ay bitti, miniğimin gözünde halen çok az da olsa çapaklanma oluyor, hemen bayram sonrası salı günü kontrolümüz var, umarım doktorumuzdan iyi şeyler duyarız..
ben bu yaşımda gözüme bu kadar damla damlatmamışımdır:(
doktorumuzdan, konuyu sözlü danıştığım birkaç uzman doktordan ve internette okuduğum pek çok yazıdan öğrendimki masaj ile çare bulunamayan hallerde, ki masaj 1 yaşa kadar yapılıyor, önce sonda yöntemi deneniyor, bunun için 1,5 yaş civarı uygun, muhtelif yazılarda muhtelif aylar okudum 13-18 ay arası diyebiliriz, eğer tüm bunlardan sonuç alınamıyorsa tek çare ameliyat bunun için de yaş 4 e gelmeli.
Masaj ile sorunun çözülme yüzdesi 95-96.
Ben de bu orana dahil olmak için dua ediyorum şimdi.
işte böyle demekki neymiş,harvard bitirmekle olmuyormuş, gazetelerde, dergilerde sütun sütun yazmak ve okunmakla da olmuyormuş:(
veee güven bir kez kayboldumu yerine geri konmuyormuş..

10 Kasım 2009 Salı

10 Kasım...


Mira'ya fırsat buldukca Atatürk'ü anlatıyorum, evet anladığını, öğrendiğini kelimelerinden anlayamıyor olabiliriz henüz, ama algısının en yüksek olduğu dönemden mutlaka birşeyler kalacağına eminim.
Bu sabahda saat 09.00 dan önce sabah temizliğimizi ve bakımımızı tamamladık ve maaile geçtik camın karşısına..
aaaaaaaaa niçin durmuyorlar..hah işte durdular.. aaaa ama arabadan çıkmaları lazım ... bak görüyormusun yola indiler işte..bayraklar da yarıya indi.. sirenler de başladı.. evet işte yoldaki tüm arabalar durdu sesleri arasında Boğaziçi Köprü yolunu izleyerek, ilk saygıduruşumuzu yaptık Mira'cım ile..
Sevgili Atatürk'ümüzü saygıyla, sevgiyle, özlemle andık..

8 Kasım 2009 Pazar

Miramız taaammm beş aylık..



Geçmişe dair yazılacak şey çok.. daha ekleyeceğim, ama artık yavaş yavaş güncelleşmek istiyoruz.. Miramız bugün tam beş ayını tamamladı.. Bugünün bir diğer unutulmaz özelliği ise Miramıza kavuşacağımızı geçen sene bugün öğrenmiş olmamız:)

Miramıza gelince, artık daha rahat oturuyor, hala tam dengesini sağlayamıyor ama destekle idare ediyoruz.. yarım dönüyor, istediği oyuncağını tutup çekiyor, elden ele geçiriyor, biberonunu rahatlıkla tutuyor, sesler çıkartıyor, sesi de bir yüksek çıkıyor ki sormayın..
Ne istediğini çok rahat anlatıyor, tabi bana.. meme isteme sesi başka, canı acıyınca ağlaması, ilgi istemesi ayrı, ooof çekilin başımdan ben kendi kendime oynarım sesi ayrı..ne istediğini biliyor ve hepimizi parmağında oynatıyor..

Mira için önce Fisher Price dan bir dönence almıştık, fakat o kadar pastel ve soluk renkli idiki alırken de pek içime sinmedi ama sanki Fisher Price olunca iyidir diye şartlanmışım; hata.. dönenceyi taktığımızda ki Mira daha üçüncü ayını sürüyordu hiç ilgisini çekmedi.. o dönemde onu seyrettiğinden daha fazla pencerisindeki balon perdeleri seyrettiğini söyleyebilirim.. aslında doktorunun da söylediği daha canlı, parlak renklerin ilgisini çekeceği ve hatta tezatların kullanılmasını tercih etmemiz gerektiği kısmını ne yazıkki gözardı etmiştim.. bunun üzerine bu dönenceyi paketleyip bizim görevli Eminin minik kızına verip kendimize yeni bir dönence aramaya başladım.. tamam bu müsriflik parantezinde bir hareket ama yatağına sırf dönence takabilmek için özel parça yaptırmıştık ve dönencesiz kalmaya hiç niyetimiz yoktu..
bu noktada Tiny Love ile tanıştık, daha sonra başka oyuncaklarını da alacağımız markanın Sweet Island Dreams dönencesini o zamandan beri kullanıyoruz, kimi zaman uykuya dalmasını kolaylaştırıyor, keyfi yerinde ise hayvancıkların dönerken çıkardıkları seslere daha da yükseğinden bir tonda eşlik ediyor Miracık..

Daha sonra da aynı markanın Monkey Island oyun minderini aldık Mira'ya..


Bu dönemden hatırlayacağımız en çok ilgilendiği oyuncakları Tiny Love serisi ve Haba tahta oyuncakları..
alman ekolu ile yetişmiş tarafıma denk düştü sanırım, pek sevdim oyuncaklarını.. Mira şu anda aslında 6m+ etiketi olan tahta oyuncaklar ile zevkle oynuyor, döndürme, çevirme, bileklerinin gelişimi ve hakimiyeti için faydalı parçalar var..
Gerçi şu anda bu parçaların gereğince oynandığını söylemek zor, zira gördüğü herşeyin tadına da bakmak istiyor, ulaşabildiği herşeyi öncelikle ağzına götürüyor ve başlıyor emmeye..


Ancak Müge ve Mine ablamızın Londradan getirdiği Hamleys oyuncağımız ve yine Tiny Love Vız Vız Arımız vazgeçilmezlerimiz arasında.

Mira genel olarak çevresi ile çok ilgili bir çocuk bu noktada babasının genlerinin etkin olduğunu umuyorum, keyfi yerinde ise etrafını uzuuun uzuuun izliyor, zira annesi dikkat konusunda sınıfta kalmaya adaydır denilebilir.

Halen çoğu bebekten farklı olarak araba ile yolculuğu sevmiyor, halen yanında kimse oturmazken araba ile yalnız dışarıya çok kısa etaplar yapabiliyoruz, babamız yok ise ve ben araba kullanmak zorundaysam Şehnaz ablamız hep yanımızda oluyor, ancak gezmeyi seviyor ve bizimle geçirdiği vakitten zevk alıyor, eğleniyor.

Miracım halen sadece anne sütü ile besleniyor, kimi zaman gaz giderici olarak içtiği rezene dışında henüz hiçbirşeyin tadını bilmiyor..
Gece uykularımız oldukça düzenli, 7 deki banyosundan sonra kısa bir şekerleme uykusu ile gece uykusuna hazırlanıyor Miracık.. 9 ile 10 arasında en geç 10 da gece uykusuna dalmış oluyoruz, bu uyku minimum gece 2 maksimum sabaha karşı 4 e kadar devam ediyor, uyandığında çok aç oluyor ve emip hemen tekrar uyuyor, ama geceleri halen hep ben uyutuyorum Mira'yı.
Açıkcası doğru olsa bile Mira'yı gece beslenmek istemeyecek düzene sokmayı hiç düşünmedim, iki gecede alışır diyen seslere kulağımı tıkadım, evet uyandırıp emzirmedim çünkü kilosu hep eğrilerin üzerinde gidiyordu ama gece uyanıp meme istediğinde ben de uyanıp meme verdim ona.. 41 yaş anneliğinin özlemi sonucu deyin isterseniz ama şurada kaç zaman o gece şirinliğini, uykudan şişmiş açılmayan gözlerle yandan yandan meme arayan ağıza uyanacağım ki dedim :)
Mira artık bizleri çok iyi tanıyor, ben, babası ve bakıcımız Şehnaz ablası gözdeleriyiz.. sıklıkla gördüğü anneannesi eğer gözlüklerini takmamışsa daha çabuk gülücük kapabiliyor, daha az sıklıkla gördüğü teyzesi ve ezel teyzesi kucaklarında uykuya daldırabilmeyi başarıyor, Mine ablası da kısmen ancak ÖSS gazisi Müge ablasını suyumuzu getiren Erikli abiden bile daha az gördüğü için büyük büyük açılmış gözler ile izliyor :)
Eğer canı istiyorsa her kucakta duruyor, her ilgilenene en içteninden gülücükler atıyor ama eğer canı istemezken bir başka kucakda buluyorsa kendini, öyle sinirleniyorki, ne ağlamasını susturabiliyoruz, ne sinirli sinirli salladığı el ve kollarını sakinleştirebiliyoruz, bu zamanlarda vazgeçilmezi meme bile yetersiz kalabiliyor..
veeeeee halen çıplaklığı çoooookkk seviyor, en canhıraş çığlıklar sırasında bile soyunmak güldürüyor miniğimi.

işte böyle daha anlatılacak çok şey var, ama Miracık çok acıktı ve gündüzki park sefasında Hidiv korusunun oksijenini

öyle çektiki içine bol gıda modeli emdikce emesi verilmezse ağladıkca ağlayası var..