16 Şubat 2011 Çarşamba

Dişler..dişler..


Miranın dişlerini fırçalamaya başladığımda muhtemelen 1 aylık bile değildi daha, vazgeçilmez diş hekimim ve aynı zamanda çok iyi dostum Nilüfer Bora hamileliğimin 6.ayında düşüp dişimin içinde damar patlattığımda Mira'nın dişlerini fırçalamayı ihmal etme diyerek hangi fırçayı almam gerektiğini de önerdi. Mira'nın daha bir yatağı yokken parmak fırçası hazırdı.

hele hain dişler çıkarken öyle kaşınıyorlardıki sanki her sabah kalkınca ve akşam yatarken fırçalanma zamanını dörtgözle bekler gibiydi kuzucuk.. Nilüfer hanım dil fırçası da kullanmamı önerdi hatta önermekle kalmayıp evimize kargo ile bir fırça gönderdi ama Mira bu fırçayı ağzına alır almaz bir canavar kesilip fırçayı yalayıp yuttuğu için başı kırılıp boğazına kaçacak endişesi nedeniyle çok da düzgün kullanamadım..

Daha sonraları daha tuvalet eğitimine başlamadan Miracım acaba bu dört duvar nedir, niçin herkes günde üç beş sefer buraya girip çıkarki merakı ile bize eşlik etmek için elinden ne gelir ise yapar hale geldi, hele tuvalet eğitimine başlamamız ile ayna önünde duran diş fırçasını ayırdedip " dişiiii, dişiiii..." nidaları arasında normal fırça ile macunsuz fırçalanmalar da başladı. Bu arada kendisine eşlik etmemizi de şiddetle talep eder oldu.

Halen macunsuz fırçalamalara devam ediyoruz ve henüz diş hekimi kontrolüne gerek yokdu, ta ki geçen cumartesiye kadar, her cumartesi Mirayı Music Together da müzik dersine götürüyoruz, yazmıştım daha önce, ders hemen Göztepe parkının karşısındaki apartmanların birinin alt katında yapılıyor, Mira derse girmeden önce " lağ..lağ.." diye sayıklıyor ama vaktin ders sonrasında geleceğini de çok iyi biliyor ve dersten çıkar çıkmaz o yumuşak ses yerini çığlığa çeviriyor ve " lağ..lağ..lağ" diye yıkıyor ortalığı, salıncağa binmeden de susmuyor.. geçen hafta da aynı şekilde kendimizi parkta bulduk,sallandık, kaydık, bol bol eğlendik ama tahteravallide sallanırken kafasını hızla öndeki demire çarpması ile ön dişinin uçtan kırılması bir oldu.. Tabi çok sıkıldık, üzüldük ama yapacak birşey yok.. doktorunun belki kök zedelenmiş olabilir endişesi üzerine hemen Nilüfer hanımı aradık o herzamanki rahatlatıcı sakinliği ile konuyu izah etti ve haftaiçi buluşmak üzere sözleştik, böylece bugün Miracım ilk kez diş hekimine göründü.. çocuk hasta konusunda çok tecrübeli bir dişhekimi olarak Mira'yı da kendine alıştırması yaklaşık beş dakika sürdü, önce boyalar yapıldı, oyuncaklar ile oynandı, öpüşüldü koklaşıldı, sonra tedavi için yan odaya geçildi,
önce annenin ağzına bakıldı, sonra Mira'nın..
küçük bir lastik ekipman ile ustaca bir rötuş neticesi sivrilik törpülendi ve renk değişikliği olur ise haberleşmek üzere vedalaşıldı..
işte böyle aile geleneğine uydu Miracım ve Emirganda bahçede ön dişini kıran anne ve kurs için gittiği İstanbul Erkek Lisesinde tenefüsde oynarken yine ön dişini kıran babası ile ustaca yarışıp ben bu ailenin kızıyım ve işte ben de ön uçtan kırığım dedi:(

10 Şubat 2011 Perşembe

çocuklukdan kalma üç güzel gün..



özgür anne çocukluğumuzdan 3 güzel anı diye bir fikir atmış ortaya bayıldım, ben biraz bardağın boş tarafını gören bir tipim, bu nedenle hafızam tatsızlara gidecek gibi olurken hemen tekrar okudum yazısını ve ilk aklıma gelen üç taneyi yazmaya başladım;

1. 3 yaşındayım, aslında hatırlayabildiğim en eski diyebilirim, kasık fıtığı ameliyatı olacağım, ameliyathaneye gitmeden önce Bulgar Hastanesinin o yüksek duvarlı geniş odasında beyaz pikeler üzerinde zıplıyorum, sonra geliyorlar beni almaya elimden tutup götürüyorlar, beyaz mermer soğuk koridorları ve parlak ameliyathane ışığını dahi hatırlıyorum, gece halam kalıyor yanımda, zaten hep aynı odada yan yana yataklarda uyuyoruz, çok alışkınım onunla uyumaya ama annemi de çok özlüyorum, gün geliyor çıkış gününe bana üzerinde koyunlar olan pazen bir pijama dikmiş annem, emirgandaki evimizin kapısı, babamın üzerimde o pijama ile beni arabadan alıp kucağında eve çıkardığını hatırlıyorum, bayılırdım dönüşlerde babamın arabadan kucağında eve taşımasını, gece gezmesi ise uyumuyorsan bile uyuyor pozu yap:) 3 yaşımdaki o hastane dönüşü taşınmak kaçınılmaz, arkadan Filo teyze sesleniyor " geçmiş olsun.." sanki bir bayram arefesi aynı zamanda anneannem de bizde, ve ben anneme, babama, ablama kavuşuyorum, pijamam çok güzel ve evimizdeyim, çok da mutluyum..
2. emirgandaki evimizde ablam ve halam ile beraber kaldığımız odadayız, bahçedeki çam rüzgardan sallanıyor ve arkasındaki sokak lambası sayesinde gölgesi karşımda baktığım duvara vuruyor, bir yandan da o koskocaman evde üçümüzün aynı odada yatmasının nedeni olan gaz sobası söndürülmüş ama soğumaya çalışırken kendine özgü lok lok sesini dinleyip bir yandan da tavana yansıyan sönmeye yakın ışığına bakıyorum, derken çam öyle hızlı sallanıyorki korkuyorum hemen yan yatağa halamın koynuna geçip pofuduk masalı dinleyerek uyuyorum, sabah kalkınca bahane hazır; aaa gece buraya kayıvermişim...

3. konyada anneannem ile büyükbabamın evinin bahçesindeyiz, güzel bir yaz günü, annem, babam, halam, teyzem, anneannem, annemin babaannesi hatce nine beyaz örtüsü ile asmanın altında oturuyorlar, başkaları da var kalabalık, büyükbabam dükkandan ince pideler yollamış güzel bir kahvaltı edilmiş, ortadaki havuzun suyu akıyor, kuzenim medar elinde fırça kovaya su doldurmuş arka taraftaki biraz da gizemli deponun kerpiç duvarlarını boyuyor " boyacı olucam" diyerek, ben ve ablam yerde toprağı ıslatıp çamur ile oynuyoruz, önce bir kubbe yapıyoruz, içini oyup su akıtıyoruz, adı harmanbiç bu oyunun, ablam diyorki bilmiş bilmiş, hayır bu pasta, doğumgünü pastası, ay ne akıllı gerçekten çok benziyor, büyük ya benden tabi ki pasta yapabilir, ne şanslı.. hemen büyümek istiyorum..
sonra medar ile bisiklete binip, yürüyerek odasına gitmeye çalışan ama az gördüğü için zorlanan hatce ninenin başındaki örtüyü çekiyoruz; "amaaan şu oğlanla kızın akımı çekmesi... oğuuuulll akifem,ayferim oğuuull " :))))))




teşekkürler özgüranne..

2 Şubat 2011 Çarşamba

başlığı yok bu yazının

biraz sıkıntılı geçiyor günler.. kimileri rutinden sıkılır, herşey monoton diye dert yanar, hiç hayatım monoton diye dertlendiğimi hatırlamıyorum, hayatımın hiçbir döneminde.. çünkü herşey rutininde gidiyormu herşey de yolunda gidiyor demektir,
kimi zaman sağlık problemleri, kimi zaman yaşanan kayıplar, derdin küçüğü de var büyüğü de, ama büyüğü yokken küçüğü de dert sayar insan, hepimiz yapıyoruz, inciğe boncuğa can sıkıp belki de bir ölüm haberi ile kendimize geliriz kimi zaman işte hayat bu diyerek..
son günlerde işsel durumlarda biraz can sıkıntımız var, herişte bir hayır vardır deyip ileriye bakıyoruz bakmasına da 1,5 yaşında bir kuzunun anne babası olunca kendini bir tarafa bırak ona vereceğin geleceğe dair endişeler bir de kuzuyu 40civarında doğurmuş olmanın hafiften ağırlığı ile kafada kırk tilki, kırkının kuyruğu birbirine değmez gecelere gebe ediyor insanı..
şu aralar hayatı düşünüyorum çokca, kimler geldi kimler geçti, ne para ne pul, dostluk biriktirmek ne kadar önemli.. birsürü sahte dostluk var etrafımda, etrafımızda, dostluk saydığımız, güvendiğimiz ama yarı yolda kaldığımız, ama kazık yediğimiz, ama kiminde de yıllar sonra bir telefon ile koşulsuz yanımızda bulduğumuz, şimdi olduğu gibi..
dostlar var, dost sanılanlar var.. hayat çok bonkör aslında dostu da olmayanı da örneklerle anlatıyor, yaz tecrübe hanene bir daha gördüğünde tanı diyor, ama bazısı tanıyamıyor, tecrübelerinden ders almıyor, bizim ki de böyle biraz..
artık tahammül etmiyorum, biliyorsam dost olmadığını ve olamayacağını, gülüyorum yüzüne ama güvenmiyorum, kendimi zorlamıyorum devam ettirmeye birşeyleri, iyi olmaya çalışmıyorum, çünkü yaşadığım örneklerden öğrendimki değmiyor, değmeyecek. yaş 42 artık biraz politika öğrendim diye düşünüyorum..işte şimdi bunu kocama anlatmaya çalışıyorum, bu kadar kazıkdan sonra anla bak hayat sana nasıl da anlatıyor, yaz tecrübe hanene tanı birdahasına diye.. ben hep dedim sana dememeye çalışarak..
ama hayat bu işte, herkes kendininkini yaşıyor, kocan da olsa kendi bulduğu doğrular hayatına yön veriyor, kocan da olsa, bir hayatı paylaşsanda..
bak diyorum dost saydıklarınla geldiğimiz noktaya, bak bu kadar yıla, çarp, böl,hesapla, yok para değil sadece zamanı hesapla, paylaşılan zorlukları, harcanan emekleri, akıtılan imkanları hesapla, sadece ders al, kimseye gereğinden fazla değer verme, katlanma.. gerekirse cesur ol ve hareket et..
düşünüyorum da kızıma neler anlatmaya çalışacağım acaba, inşallah herşey beklediğimiz rutinde gider ise, günü geldiğinde.. bilsem de o kendi doğrularını bulacak, bilsem de işte hayat bu ve işte bu onun hayatı.. ben ne dersem diyeyim o kendi bildiğini yapacak..