29 Eylül 2011 Perşembe

bugün ilk defa..

Mira'cım bugün beni herzaman olduğu gibi yine kapıda, sokak kapısının arkasına saklanıp yarı açılan kapının ardında bulunmayı bekleyip isteyerek ve muzip muzip gülerek karşıladı.. hemen kapının önünde sarıldık, daha ben ona Mira'cım bugün ne yaptın diye sormaya hazırlanırken bana " anneciiiğğ ben seni çok seviğğ.." dedi ben daha gözlerim açık bunun tadına varmaya ve içime sindirmeye çalışırken ikinci bomba geldi.." anneciiiğğ ben seni çok özliiğğ "... anne şaşkın.. anne mest.. anne bildiğin pelte.. günün stresi, sıkıntısı, tahammülsüzlüğü, yorgunluğu pıırrrrrr.. şimdi o yanımda mışıl mışıl uyurken ve ben bunları yazarken halen mutlu mutlu ve salak salak gülümsemeye devam ediyorum....

25 Eylül 2011 Pazar

Keyifsizim..

Keyifsizim çok yazasım yok ama belki birilerinin işine yarar okuyup da diye anlatmam gerektiğini düşünüyorum.. Mira'ya kuduz aşısı yaptırdık bugün.. sabah babası ile ekmek almaya gitti, Mira için dışarı çıkmak = sokak hayvanlarını sıkıştırmak, kedi köpek bayılıyor ve sevmeyi de bilmiyor, öyle sıkıştırıyor öyle canından bezdiriyorki hayvanları garibanlar can havli ile ne yaparsa mübah formatına giriyor.. ben biraz daha dikkatli ve temkinli olduğumu düşünüyorum da babası bu konuda biraz daha müsamahalı.. hayvanları çok sevdiği, kendisi öyle büyüdüğü için daha toleresi bol davranıyor, Mira da elbetteki dengesini bilemiyor.. bugün de aynısı olmuş ve neticede kuduz aşısı yaptırmaya başladık.. ilk günde öğrendikki, bu aşıyı sadece yetkili devlet hastaneleri yapabiliyor, biz Şişli Etfal'e gittik doktorumuzun uyarısı ile, ve aşı 0 - 3 - 7 - 14 - 28. günlerde yapılıyor/tekrarlanıyor.. günlerinde yaptırmak çok önemli, olay tarihinden itibaren 36.saat içerisinde aşıya başlamak lazım toleresi 72 saat diyen kaynaklar var ama kimi kaynaklarda da 4 günü geçer ise serum tedavisi zorunlu diyorlar..aşının yan etkisi diğer herhangibir aşıdan farklı değilmiş, ateş yapabilir dediler ancak bizde olmadı.. tabi hastane, acil, nemrut doktorlar, kalabalık ve pisi pisine canını yakmanın ve kaç sefer antibiyotik yuttu hesabını tuttuğum bebenin peş peşe bu iğneleri olması ziyadesiyle can sıkıcı.. şimdilik konu bu merkezde.. nurturiada da sordum, gelişmeleri bilahare paylaşırım..

19 Eylül 2011 Pazartesi

Mira'nın anlamı..

Yeğenim Müge yollamış aşağıdaki mesajı, çok hoşum gitti, bir kısmı bildiğim ama daha fazlası bilmediğim anlamlarını sıralıyor Mira'nın..

" ekşisözlükte mira başlığına bakarken buldum. hoşuma gitti :)

türkçe; balina takımyıldızı içinde bulunan, geceleri yunuslara rehberlik eden yıldız.
sanskritçe; şanslı, talihli, yetenekli ve tanri'nin dansi.
italyanca; amaç.
arnavutça ve hırvatça; iyi,barış, bulunduğu yere barış getiren.
romence; sürpriz.
latince; harika.
ispanyolca; bakış, bakma, görme.

dünya (kirgiz turkcesi), prenses (karacay turkcesi), baris (rusca), yeşil gözlü kahkahalar atarak yaramazlık yapan tapılası varlık (mitolojik), itiraz edip mucadele eden (arapca), dik basli (osmanlica) anlamindadir. ve likyada bir kent adidir.

her anlamı güzel ve tam da mira'ya uyuyor dimi :D "


gerçekten öyle hepsi güzel ve bizim küçük cadıya çok uygun..çok teşekkürler mügecim..

17 Eylül 2011 Cumartesi

Gez dünyayı gör Konya'yı..


Konya'da doğmuşum.. Mira'dan küçükmüşüm İatnbul'a taşındığımızda.. Emirgan'da büyümüşüm ama her yaz mutlaka gelmişiz Konya'ya..hatta sene de bir ay veya daha fazla.. okullar tatil olunca, babam da kendi işini yaptığından, anneannem ile büyükbabamın bahçeli evinde toplanmak bir gelenek gibiymiş.. çok şey var hatırladığım o günlerden, en başta şu anda aramızda olmayan aile büyüklerimiz.. canım anneannem ve büyükbabam..hem o zamanlar günler nasıl hızlı ama aylar, yıllar nasıl ağır geçerdi.. biliyordum yaşlandıkca bunun terse döneceğini..
bahçeler, oyunlar, sıcacık pideler, simitler, fener alayı, fuar, bahçede kahvaltı, asma, asmada gezen kertenkeleler, tel dolap, çıkmaz sokak, havuz, harmanbiç, boya fırçası, yüklük, odun sobası kokusu,bordo sırtlı saman dolu yastıklar, bunları divana dayayıp yere kayarken sürtünen acıyan kaba etler, çalan dış kapı, kapıyı açma düzeneği, kapıdaki sivri taş, üzerinde oturup cağra içen nine, pırpır, alaaddin, söğütlü, baraj, sille, dyo boya kataloğu, siyah lastik şeklinde pirelli kül tablası,dam, yorgana sarınıp uyumak, izbe, kerpiç duvarda yürüyen yeşil koskocaman tırtıllar,öğleden sonra gezmesi, meram, kanallardan akan su, dayının evinde alt salondaki havuz, o salonun sadece orada olan ve sonra şu yaşıma kadar benzer koku ile bana o yılları hatırlatan plastik kokusu,anneannemin gardropunun kokusu, o şeker kutusu, medar, üç tekerli bisiklet,................ hiç duraklamadan aklıma ne geldiyse yazdım, okumadan, durmadan, ilişki kurmadan,bu her bir virgül arası ile ilgili ayrı ayrı sayfalar yazabilirim ama şimdi değil sonra, ve bunlara yüzlerce ekleyebilirim,evet Konya'dayım.. çocukluğumun Konya'sında yukarıdakiler ve yazılmayan yüzlercesi vardı.. şimdi kızımla Konya'dayım.. özlediğim öyle çok şey var ki, pek çok şey eskisi gibi değil, böyle anlarda çok pişman oluyorum bu kadar geç anne olduğuma, o güzel insanlar ile kızımı tanıştıramamış olmama, o geniş aile sofralarına beraber oturamamış olmamıza, anneannemin sadece bizim için geçerli toleransı, büyükbabamın yüzüme batan sakalları, babamla silleye gitmek, halamla öğleden sonra beş çayına gitmek, ninenin akını çekmek, dedenin bastonu, hacıannenin kibar sesi ve daha niceleri.. nurlar içinde uyuyun.. sizleri çok ama çok özlüyorum.. evet ben kızım için aynı şeyi söyleyemeyeceğim çünkü sizleri hiç tanıyamadı..
o gardropda aynı koku yok artık, o anneannemin tiril tiril beyaz bohçalarının arasında Mira'nın fotoğrafını çektim dün..ne çok isterdim yanında anneannem de olsaydı..

12 Eylül 2011 Pazartesi

Zor..

Varan 1; tatildeyiz, öğleden sonra yağan yağmur kesilmiş limonata gibi bir hava var ama yağmurun etkisi ile ıslanan zeminler henüz kurumamış.. yemek salonundan çıkıyoruz bizim rotamız yok ama belli ki Mira'nın var, önden koşturuyor baba arkada kaldı, ben hızla Mira'nın peşindeyim, kayıp düşebilir endişesine eklenen ama artık tatil mekanındayız araba vs tehlikesi yok bırakayım özgürce koşsun fikri ile takipdeyim ama temas yok.. derken birşey ilgisini çekiyor, yavaşlıyor, çömeliyor, gözlerinde merak.. bir bakıyorum bir salyangoz.. ıslanan yerlerde hovarda hovarda geziyor.. dünyayı yeni tanıyan bir çocuk var ise civarında kendi hareketlerine çeki düzen vermelisin.. böcek, kedi, köpek görüp korkuyla koşuşmak falan yok, her daim onun seni örnek aldığını düşünüp ona göre hareket etmelisin.. evvelden bir çekirge görüp gerekirse ondan daha hızlı bir başka yöne sıçrama becerisine sahipsen de yanında bir çocuk olunca korku dolu senaryolar yerine sakinleştirici ve ama elbette koruyucu roller üstleniyorsun.. hele Mira gibi mıncık mıncık olup sokak kedilerini dahi sevgi gösterileri ile canından bezdiren bir kişilik ise civardaki, hayvanlar ile öpüşmesine falan ses çıkarmayıp izlerken buluyorsun kendini.. ben anlatmaya başlıyorum bak Mira'cım bu salyangoz, evini sırtında taşıyor, yavaş hareket ediyor ama yollar aşabiliyor, peşinde parlak bir iz bırakıyor, ıslağı seviyor ama ıslak olmasa o izi görebiliriz.. tık tık tık kabuğa vuruyorum tırnağımla, hooop içeri çekiliyor, Mira'nı hoşuna gidiyor, bırakmasam avuçlayacak, bak biz büyüğüz o küçük, korkmasın yavaş yaklaşalım anafikrinde cümleler kuruyorum.. Mira tabiki bana göre çok şirin de herkese göre de sevimliki her toplulukda birkaç fan ediniyor, bu tesisde de müşteriden çalışana bir hayran kitlesi oluşturmuş durumda, derken onlardan biri yanımıza koşarak geliyor " aaa Mira " diye, ne yaptığımızın çok farkında değil daha ziyade Mira'nın olmayan saçlarına taktığımız tokalarla ilgileniyor gibi.. Mira'nın da ilgisi dağılıyor bir anlığına, yanımıza koşarak gelen genç kız salyangozu o sırada farkediyor ve mermer basamağın tam ortasına gelmiş hayvancağızı " aaa ezilecek burada " deyip tutup yan taraftaki toprak zemin yürüyüş yolu dışına koyuyor.. Mira halen salyangoza odaklı ve hatta genç kıza konuyu anlatmaya başlıyor ama kız tabiki Miraca anlamıyor..birkaç agucuk gülücükden sonra salyangozu da kurtarmanın verdiği haz ile yanımızdan uzaklaşıyor.. salyangozcuk yeni bir rota koymuş ve başlamış ilerlemeye.. daha hadi ilerleyelim diyemeden " Mira !!! " diye bir ses ile ikimiz de irkiliyoruz.. tesisin animatörlerinden yine Mira'nın hayranı sakar bir oğlan bize doğru koşuyor, daha merhaba diyemeden o da ne?? oğlanın ayağı kayıyor düşecek gibi oluyor, basamakdan toprak zemine kayıyor kendini toparlıyor, ama cırrrtt diye bir ses salyangozcuk artık yok.. Mira'nın " aaaaa..." diyen sesi ve şaşkın bakan gözleri.. oğlan farkında bile değil.. O Mira' yı mıncıklama derdinde.. ne garip basamağın çok daha fazla basılan ortasında olsa şimdi yaşıyordu diye düşünmeden edemiyorum ve Mira'ya nasıl açıklayacağımı düşünmeye başlıyorum kara kara..

Varan 2; yazlıkdaki yatak odamızın balkonunda bir kuş yuvası var, ben çok mutlu değilim çünkü balkonu ve camları çok kirletiyorlar ama bu konudaki inancım o kadar net ki o yuvaya kesinlikle dokunmam.. sıcak dolayısıyla balkon kapısı açık uyuyoruz, sineklikli kapı börtü böcek sokmuyor ama yavruların cik cikleri hersabah uyanışımıza eşlik ediyor, Mira'ya dinletiyor hatta bununla kalmayıp gösteriyorum da kuşları hemen hemen her haftasonu.. " bak annelei yemek getirdi nasıl yiyorlar şimdi aşağıya ineceğiz Miracık da kahvaltı edecek, annesinin Mira'ya hazırladığı kahvaltıyı afiyetle yiyecek Mira da.." benzer bir başka haftasonu, yazlığa ulaşmışız, kıyafetlerimizi hızla değişip kendimizi bahçeye atma telaşı ile odamızdayız, sıcağın verdiği daralmışlıkla hemmmen bakon kapısını açıyorum, hiç bakmadan Mira ile ilgilenmeye başlıyorum.. derken Mira'nın " o nee? " cümlesi ile baktığı yöne dönüyorum, geçekten o nee? iki küçük yavru balkon zemininde cansız yatıyorlar.. ne diyeceğimi nasıl açıklayacağımı bilemiyorum, " tamam Mira'cım sonra çıkarız balkona " diyerek hemen kapıyı kapatıyorum.. Mira inatçı bir çocuk ama neticede çocuk, ilgisini ustaca plastik havuz oyuncağı balıklara yönlendiriyorum, uçtu, kaçtı, yüzdü derken, hadi bahçeye, kaydırağına, salıncağına derken unutup gidiyor.. ama ben de soru işareti hergeçen an büyüyor.. daha sorgucu, daha takipci, daha büyk olduğunda, sorduğu sorulara cevap almadan ikna olmadığında nasıl anlatacağım ona ölümü, yokoluşu.. zor..çok zor.. çocuk yetiştirmek gerçekten çok zor, içinde " işte öyle.. boşver.. sonra anlatırım.. büyünce anlarsın " ve benzeri idare odaklı kelimeler olmayan hem merakını gideren, hem gerçeği anlatan, örneğin yokolanın bir daha varolamayacağını usulünce izah eden, acıtmayan kelimeler, cümleler.. gerçekten çok zor..

7 Eylül 2011 Çarşamba

Şiddetle tavsiye ediyorum..


Bu yaz iki tatil yaptık, biri beş günlük Bodrum diğeri ise dört günlük Çeşme kaçamağı idi.. mayısın son haftasını haziranın ilk haftasına bağlayan hafta Bodrumdaydık, cumartesiden perşembeye.. bu tatil için geçen sezon niyetlenip yer bulamadığımız Işıl Club' ı seçmiştik..
Bodrum için erken mi, lokum üşür mü derken, bir cumartesi sabahı düştük yola, uçağımıza çağrılmayı beklerken havaalanında termometreler dışarıda 16 derece civarı bir sıcaklık gösterdiğinden beynimdeki tilkiler askılılar yerine dik yaka kazak alaydın be kadın diye bağıradursunlar, Mira kızımız havaalanının altını üstüne getirip neticede canım tak edip hiiiiiiiii kayıp mı oldu çığlıklarıma çareyi yaşlı teyzelerin esef dolu bakışlarına rağmen tasma çantayı kullanmakta buldum ve daha uçağa binemeden pelteye döndüğüm bir başlangıç yaptı hepi topu beş günlük tatilimiz..
Havaalanından tesise ulaşma, hafif bir geç kahvaltı ardından odamızı beklemeye başladık, bu sırada hava gece kadar kararıp sele beş var bir yağmur bastırınca odamızı bulmamız biraz zaman aldı.. Tesisin Pazarlama Müdürü Arzu hanım, ki o anda kendisini henüz tanımamıştık, ıslanmamamız için ana binada bir odada vakit geçirmemizi önerse de biz odamızı bekleyip yer cücesini derin ve uzun bir uykuya yatırıp bu vesile ile azıcık dinlenmek hayalinde olduğumuzu kısmen itiraf edip aksi surat ifademiz ile odamızı istediğimizi belirttik..
Odamıza yerleşmemiz, hafifleyen yağmur, ardından nöbetleşe yenilen yemek, restauranttan rahatlıkla çıkartılabilen ve dahi odaya taşınabilen çorba kasesi, yoğurt kasesi tesisde geçireceğimiz rahat tatilin ilk ipuçları idi..
Aslında bizim tatil köyü konseptli ve hatta herşey dahil günlerimiz yaklaşık 10-15 sene öncelerde kalmıştı, ve tatil köyü deyince tüylerimiz diken diken olur modeli bir çifttik ta ki Mira ayaklanmış bir küçük cadı olana kadar.. son senelerde daha ufak otelleri, daha plansız, günün hangi saatinde ne yapacağın kafana kakılmayan tatilleri tercih eder olmuştuk.. rota yurtdışı ise adres internet, yurtiçi ise kulak gazetesi idi.. tur operatörlerinin üzeri kalın çizgiler ile çizilmişti ta ki Mira'ya kadar.. baktık ki bir bebeğin var ise odada soğutucun, ısıtıcın, belirli bir çizgide konforun, tesisde sırf oynamak için de olsa temiz bir çocuk havuzu, mümkünse çocuk parkı, günün her saati çorba, yoğurt bulma imkanı olmalı idi.. şemsiye için takla atmamalı, yumuşak zemin, sürekli temiz havlu, çok büyük olmayan ama sıkmayan bir alan, ama kesinlikle merdiveni az mümkün olduğunca düzayak olmalı, minik poğaça ayakları bastıracak, koşturup, yuvarlanacak çim alan, kumsal plaj olmalı idi.. geçtiğimiz yıl Emir'in de benim de çok sevdiğimiz Beyaz Güvercin'de çok güzel bir tatil yapmıştık ama Mira henüz mobil değildi ve bazı eksiklerimiz olmuştu.. neticede artık şu hamak senin bu loca benim yatmakla olmuyordu..tüm bu düşünceler ile herşey dahil bir sistemin bizim için hayatı kolaylaştıracağını düşünmüştük ancak Işıl Club'ın aradığımız bu niteliklere birebir uyan ve hatta geçen rahatlıkda bir tesis olacağını bilemedik tabiki öncesinden..
Kısa sürede anladıkki tesisdeki odak müşteri memnuniyeti, türküm, doğruyum, çalışkanım, ve dahi tatildeyim, rahatım, relaxım ise marşımız..Tesisde ilk dikkati çeken her köşeden duyulan fransızca, konuklar ağırlıklı Fransız ve Belçikalı, yaş ortalaması orta, kaliteli bir konuk çizgisi var, çocuklu aile çok ama rahatsızlık veren bir çocuk kaynaması görmüyorsunuz, senelerdir sürekli gelen çiftlerle tanıştık, örneğin Belçikalı bir çift ile uzun sohbet etme imkanımız oldu, hem de bir sezonda bir sefer değil birkaç etapta gelip tatil yapanlar var.. çalışan ekip son derece güleryüzlü, ilgili.. ister sessiz bir köşede yatayım deyin, ister hareketin ortasında olayım deyin herşey var.. çocuklar için mini club içerisinde kaydıraklı havuz, oyun ekipmanları var, bu bölümün hemen arkasında da anfi tiyatro, eğer animasyon kelimesini duyunca bizim gibi beş kilometre öteye kaçmak istiyorsanız ancak küçük cadıyı da eğlendirme endişesi içindeyseniz ideal bir mekan seçimi mevcut, anfitiyatro konumu itibariyle ancak yönüne yolunuz düşerse karşınıza çıkıyor, animasyon öncesinde çocuk dansı var, bu dans için Bozi adında bir köpek karakter tesis içerisinde dolaşıp peşine çocukları takarak mekana götürüyor, yani istemezseniz hiiiiçç haberiniz olmuyor gürültü patırtıdan.. hatta bu karaktere adını veren köpek tesisde yaşamış ve ölmüş şimdi çocukları, torunları yaşıyor, son derece hayvan dostu bir tesis, ancak bir tane bile kedi görmedik tamamen açık hiçbir köşede, çünkü kedileri aşağılara, sahile, tesisin içine girmeyecekleri şekilde bir noktada iyicene besliyorlarki arayışa çıkmasınlar..
tesisde hiçbir ufak hesap yok, örneğin sürekli taze sıkılmış portakal suyu var, havlu kartı vs gibi şeyler hiç yok, havlu değişimi yapılamayan bir an dahi olsa ne yapıp edip isteğinizi yerine getiren bir görevli mutlak surette var, yemekler lezzetli, tatlılar zayıf, restaurantta açık mekan kısmı biraz yetersiz, yemekde gölge yer bulmak genelde zor oluyor, rezervasyonlu olan köy kahvaltısı konseptini denedik bir kez, açık büfede olan gıdalar tabağınıza servis edilmiş olarak geliyor, çok cazip olduğunu söyleyemeyeceğim.. odalarda internet kullanımı biraz zorlayabiliyor kimi zaman, çoğu akşamlar canlı müzik oluyor barlar civarında, çok keyifli oluyor, genelde yabancı turistler kurtlarını döküyorlar..günboyu animasyon var ama yapışkan ilgi hiç yok, tesisde sürekli bir fotoğrafçı var ama siz isterseniz sizin farkınızda.. bunlar basit ama geçmişde çok tecrübe ettiğimiz ,takıldığımız ve şiddetle kaçtığımız detaylar..
Emir ve ben yabani denilebilecek karakterde bir çiftiz, Mira doğmadan önce kimse ile iletişim kurmadan iki kelam etmeden gider gelirdik tatillere, ancak çocuk denilen şey öyle bir sosyalleşme aracı imişki, artık tatillerden değişik çevreler edinmiş olarak döner olduk..Bu tatilde de otelin Pazarlama Müdürünü, otelin Müdürünü, pek çok animatörü, küçük markette çalışan ekibi, temizlik yapan ekipleri, pek çok garsonu ve sayamayacağımız pek çok yüzü bizim küçük cadı sayesinde tanıdık ve çok sevdik.. Tesisde hayvanlara karşı inanılmaz dost bir yaklaşım var, yönetim katında beslenen iki sevimli köpek biri Maya, diğeri Toros, Mira ile çok iyi arkadaş oldular.. ve hatta öpüşecek kadar..

Onun dışında deniz sporları bölümündeki iki küçük yavruya bizim yercücesi yapmadığını bırakmadı, sıkıştırmak, öpmeye çalışmaktan gözlerine gözlük takmaya kadar, iskelede balıkları besledi, büfelerde kuşları besledi, dünyanın dört bir yanından arkadaşlar edindi, bol bol suya girdi, az yedi, çok koştu, çok konuştu, bizi bol bol koşturdu..
veee süper bir tatilin neticesinde mekanı herkeslere tavsiye ederek döndük..

1 Eylül 2011 Perşembe

İşte keyif..

bu bayram tatili süper geldi.. çok söylendim öncesinden kabul günah ama allahın bildiğini kimden saklayayım? nasıl olacak, nasıl dayanacağız susuzluğa, açlık tamam da içmemeye diye.. ama allah beni utandırdı, nasıl kolay geçti, nasıl anlamadan geçti.. önceden sıklıkla ağrıyan başım tüm çaysızlığa rağmen, iki sene ara vermişliğe rağmen hiç mi hiç ağrımadı.. süper geçirdik ramazanı.. bu sene Emir de oruç tuttu, her gece üçümüz kalktık sahura, Emir, ben, Bahar.. ya o dört haftanın üzerine şu bayram haftasına ne demeli.. kızımla beraber, zamansız, saatsiz, kuralsız, rejimsiz yedik, içdik, yattık, uyuduk, kalktık, top oynadık, saklambaç oynadık, resim çizdik, pasta yaptık, bilardo oynadık,kaydıraktan kaydık, salıncakda sallandık, teyzii, abi, büdü abla, bidi abla, sayyyı kedii, kediiii ile yazlığın tadını çıkardık, maymunluk üstüne maymunluk yaptık.. şimdi sahile indi babası ile, denize taş atıp, salıncakda sallanıp, üç beş kedi köpek kovalayıp " aanneee beni kucağa aaağğğllll!!" diye geri gelir lokumum.. sonra çorba, sonra beraber uyku.. en güzeli de beraber uyku.. bu sabah ben uyanmış onu seyrediyordum.. gözlerini açdı, beni gördü, çok sevindi, gözlerindeki ışıktan belli, hemen boynuma sarıldı.. " anneciii seni cokkk seviyiiii..." anne mi? bildiğin pelte, eridi eridi.. hergeçen gün daha büyük keyifsin güzel kızım..