30 Ekim 2009 Cuma

Mira bir aylık..




Mira, hamileliğimin 37. haftasının ilk günü benim yüksek tansiyonum nedeniyle doğurtulduğu için biraz ufak bir bebekti, 3.060kg ve 50 cm olarak doğdu.Başçevresi 36 cm idi. Hastaneden 250 gr kaybederek çıktı, ilk hafta tamamlandığında 2.775 kg ile kilo kaybı 285 gr a ulaşmıştı, 8. gün kontrolünde kilo kaybı devam ettiği için 10. gün ve 17.gün kilosuna tekrar bakıldı, amaç anne sütü ile beslenip beslenemediğini anlamak idi, ben,ikinci kontrolde 105 gr almış olduğu görülsede, üçüncü kontrolü çok endişeli bekledim, çünkü minik bebeğimi besleyemediğimi düşünmek dahi istemiyordum. 24.06 da Mira 8.güne göre 495 gr almıştıki bu çok iyi bir sonuçtu, biraz rahatlamıştım. Miracım ilk ayı 830 gr kilo artışı ve 2,5 cm boy artışı ile tamamladı. Ay sonu kilosu 3.890 kg, boyu 52,5 cm, baş çevresi 38 cm olmuştu.
Miracım ilk 14 gün tam bir melekti, ancak 15.gün gaz sancıları, ağlamalar, uykusuz geceler başladı.. Bu ayda doktor kontrolleri dışında hiç dışarıya çıkaramadık Mirayı, bu belki biraz cesaretsizlik idi ama açıkcası minikliği ve korunmaya muhtaçlığı beni korkutmuştu.
Mira yüzüstü yattığında başını rahatlıkla dik tutuyor ve döndürebiliyordu, çabuk yoruluyordu, geceleri takoz yastık ile yatırıyordum. Moro refleksi bizi biraz rahatsız ediyordu, bu nedenle kollarını ince bir örtü ile örtmeye çalışıyordum.
Sadece anne sütü ile besleniyordu, ben ilk ayı biraz gergin hatırlıyorum, lohusalık mıdır nedir bilmem Miramı herkesden kıskanıyordum, yardımcımız Leyla parmağının ucu ile dokunsa bile tahammülüm yoktu,
gece ağlarken babası dahil kimseye vermiyor, sürekli kucağımda dolaştırıyordum, beni dinlendirmek için Mirayı kucağımdan almayı teklif ettiklerinde küplere biniyor, çocuğumu ağlarken benden alıp susturabileceğinizi mi sanıyorsunuz diye bağırıyordum.. neyse bu ruh hali yavaş yavaş değişti de hepimiz rahat bir nefes aldık.
Şu anda 1.ay ile ilgili en net hatırladıklarım Miranın doktorunun kim olacağına karar verebilmek için aldığımız randevular,
bu doktorlardan birinden öğrendiğim; büyüme hormonlarının en yoğun akşam 10 ile 12 arasında çalıştığı inanışını çok fazla kafama takıp Mira uyumadıkça karalar bağlamam, geceler boyu seyrettiğimiz köprü yolunda gidip gelen ve salonumuzu aydınlatan tırtıl Metrobüsler, misafirler, altınlar, çiçekler ve lohusa şerbeti..

26 Ekim 2009 Pazartesi

doğuma beş kala..



oldum olası severim haziran ayını.. çocukken haziran demek doğumgünü, kutlama, hediyeler veeee başlayan koskocaman tatil idi, büyüdükce cazibesinden birşey kaybetmediği gibi yeni özellikler kazandı.. evet doğumgünüydü, hediyeler, kutlamalar, çiçeklerdi.. yazın müjdecisi, gece 9 a kadar aydınlık günlerdi, kütür kütür yeşil eriği tuza banıp sularını akıtarak yemek , evet belki erguvanların sonu ama manolya zamanıydı..çıkartılan çoraplar, püfür püfür etekler, hersabah arabanın camından esen güzel rüzgar, bazı gün yolu uzatıp boğazdan işe gitmek, yok vakit yoksa yine de portakal yokuşundan şaşmamakdı.. sonraları haziran kutlamalarına evlilik yıldönümü de eklendi..

derken bir cuma tarihler mart ayını gösterirken bora bey buyurdu; 22 haziranda yaparız doğumu.. aaaa hiç olurmu 21 yapalım da bari annesi gibi ikizler olsun.. anne ile nasıl geçinir bilinmez ama bari terazi babası ile uyumu garanti olsun.. olur dedi bora bey o günleri bir görelim de, gerisi kolay.. ( çok haklıymış hele bile o günleri görelim demekle.. sonradan anladıkki kızım zaten ikizler olacakmış anne müdahalesi olmadan..)

işte en sevdiğime en sevdiğim ayda kavuşacaktım.. ne mutlu bana.. boşunamı sevmişim bunca yıldır bu güzel ayı..

10 mayısa kadar herşey yolundaydı, karnım burnumda olduğumu bilmeden o anneler gününü de her anneler günü gibi hareketli geçirmek istedim, tüm kapılar çalınacak, herkesin hatırı yapılacak, gel gelelim vücut isyan etti.. ertesi günü 14/9 olan tansiyon çarşamba günü 15/10 a dayanmıştı, yine iyi dayandın dedi Bora bey, yok artık koşturmakda çalışmakda.. 36.haftayı görmemiz çok önemli, iki iğne olacaksın bebeğin ciğerlerini herhangibir acil müdahaleye hazırlamak için..ve yatıp dinleneceksin, tansiyonunu düzenli ölçüp raporlayacaksın.. hiç aklıma gelmezdi excelden tansiyon için tablo yapacağım.. en düşükten en yükseğe sort edelim, yok bi de kalp atışına göre bakalım, öncelik küçük, ikinci büyük sort edelim, oyna oynayabildiğin kadar..ve karar karara bildiğin kadar.. canım ablam ve grup şurup moral turlarında emirgan parkı senin boğaz benim ama yine de iki gözüm iki çeşme vuruldum iğneleri, bunlar kortizonlu bebeğe zarar vermezmi diye böğürerek..

normalde 1 haziran da doğum günümden bir gün önce başlayacak doğum iznime iki hafta önce başladım böylece.. 18 yıl çalıştıktan sonra hiç amaçsız iki seksen yat, sabah istediğin saat kalk, bak keyfine, ne cazip olmalı değil mi? yok hiç değildi mira acaba iyimi bak son iki saattir sanki hiç hareket etmedi, bu tansiyon ona dokunurmu sorular sorular kafada kırk tilki kırkının da kuyruğu birbirine değemiyor..
bir ay sonra bugünleri çok arayacaksın diyenler çok.. hayır hiç de aramadım, miramı kucağıma aldıktan sonra geçmişe dair hiçbirşeyi aramadım..
hayret karnımdan attığı tekmeleri bile, onun o güzel kokusu varya onu koklamazsam nefes alamam gibi..

sıklıkla kliniğe uğra, bora beyi gör, NST ye bağlan, çıkışta karnı burnunda biriki nişantaşı alışverişi..
derken 5 haziran cuma sabahı saat 10.00 da bora bey dediki pazartesi yapacağız doğumu, artık bu tansiyon sana zarar verir.. aslında haklıydı tabi, vücudumdaki ödemden dolayı bacaklarım, parmaklarım kıvrılamıyordu..

pazartesi sabah saat 07.00 de hastanede buluşalım dedi bora bey...of nasıl geçer bu haftasonu??

25 Ekim 2009 Pazar

İLK 'ler.. - 1

Sevgili Miram, işte hayatının bazı ilkleri..
gönül isterki tüm ilklerini senin için saklayabileyim, ama bu maalesef mümkün değil..
ben yakalayabildiğim bazı ilklerini günü geldiğinde seninle paylaşacağım inşallah..
evet başlıyoruz..

Önce anne ve baba ile ilk bakışma



Baban ve ben belki daha anlamamıştık ama biz artık tam bir aile idik
seni ilk kez görmek isteyen herkes camın önünde idi

Seni görmek için camın önünde bekleyen Anneanne, Teyze, Ayfer ve Ezel teyze, Müge ve Mine abla ile tanıştıktan sonra ilk emzirme deneyimimizi yaşadık.



Büyükbaban, Lemi enişten, Medar dayın, Semra yengen ve Behire babaannen ile de kısa sürede tanıştın..




Sen de dünyaya ilk bakışını atmayı ihmal etmedin,



Hastane çıkışında dünyaya açık havada ilk merhaba deyişin ve ilk araba yolculuğun,sana Maclarenin xlr modelini satınalmıştık, anakucağı uçak koltuk üreticisi bir firma olan Recaro tarafından üretilen bu seti çok güvenli ve kullanım rahatlığı nedeniyle tercih etmiştik, şu anda da çok memnun olarak kullanıyor, herkese tavsiye ediyoruz. Hatta 1991 senesinde doğan Müge ablanın ve daha sonra Mine ablanın kullandığı eski Maclaren ise ev içinde seni taşımaya devam etti, 18 yıl sonranın emektarlığı ile.

Hastane çıkışı ilk ziyaretimizi Büyükbaba ile Anneanneye yaptık, Anneannen adet olduğu üzere kaygana yapmıştı, un helvası üzerine yumurta kırılıp pudra şeker serpilerek yapılan bizim memleketimiz olan Konya ya mahsus bu tatlının süt veren annelerin sütünü artırdığına inanıldığı için lohusalara yapıldığını anlattır hep Anneannen.

Evimize ilk girişin ve odan, yatağın ile tanışman, ve ilk gün ve geceden kareler..
Evde ilk gecemiz biraz zor geçti, o zaman anlayamamıştım ama sonradan anladıkki sorun karnının doymaması idi. Uslu bir bebektin, ilk geceden sonra ilk 14 gün herşey yolunda idi, ancak okuduklarımı yalanlamaz şekilde 15.gün gaz sancıların başladı, herkesin söylediği gibi 40 günlük olmak senin düzenine önemlibir değişiklik getirmedi, akşamüstü ağlama krizlerin kimi gün öğleden sonra 4 ten gece 11-12 ye kadar devam etti, ta ki 3 aylık olana kadar.
Göbeğin bir haftalık olduğun 15 haziran günü öğleden sonra düştü, ancak yarası uzunca bir süre sızıntı yaptığı için seni ancak yirmi günlük olduğun 28 haziran günü ilk kez yıkayabildik. Tırnaklarını ilk kez 22 haziranda kestik, adet olduğu üzere öncelikle babanın cebinden para çektin.




21 Haziran ne tesadüfki senin baban ile ilk Babalar Günün benim ise babam ile son Babalar Günüm oldu, neyseki bugünü beraber geçirmiştik. Ve sen ilk kaybını 11 Ağustosda yaşadın, canım babamı senin büyükbabanı o gün kaybettik,ne yazıkki sen onu hiç hatırlayamayacaksın.son günlerinde en çok seninle ilgili verilen haberlere nasıl sevinip güldüğünü bilemeyeceksin, tahtasında senin adını harf harf yazdığını..ama ben hepsini uzun uzun anlatacağım sana..

Anneannen senin için 29 haziranda dua yaptı, sen yine pek şirin katıldın topluluğa.
Ve senin için ilk kutlamayı 1 aylık olduğun 8 Temmuz günü yaptık ve o gün ilk kez mum üfledin.

yani ben şimdi gerçekten hamile miyim?:))


neredeyse bir sene evvel, isli sisli bir cumartesi sabahına uyandığımızda öğrendik ailemizin büyüyeceğini.. tarih 8 kasımı gösterirken çok değil tam 7 ay sonra yine tarihler bir sekizi gösterirken yani 8 haziran sabahı kızımıza uyanacağımızı bilmeden uyandık kapalı, bulutlu İstanbul gününe, sıradan sandığımız o cumartesiye.. ilk anda sürpriz habere inanamadık çünkü çok ama pek çok istediğimiz bu gelişme bizce imkansızdı, ama Allahın bu mucizesi sanki, işte mucize bu, dedirtirce bizi seçmişti.. İnanamadık daha da çok kendimize güvenemedik, birkaç saat sonra Alman Hastanesinde gözyaşları içinde dinledik o küçük kalbin atışlarını..

nasıl yani ben şimdi hamile miyim? istediğim kadar naz yapıp gecenin üçünde canımı yeşil erik çektirebilir miyim? ben uçamam diyerek minik mercimek karnıma düştüğünden beri bilmeden belki 8 -10 kere uçmamı gerektiren iş seyahatlerine artık hayır diyebilir miyim? uçamam kısmı yalan ya varsın olsun, ben nazlanmak istiyorum ya.. bir topukludan diğerine iki dirhem bir çekirdek iş kıyafetlerinin altına ben hamileyim deyip camperlarımı çekebilir miyim gerçekten? istediğim kadar yiyebilir miyim, kilo alacağım demeden..Allahım bu ne büyük bir mutluluk.. tüh neden kaldırdım dün o ağır çantayı, ya geçen akşamki iş yemeğinde içtiğim o kadeh, ah ya Gaziantep seyahatinde içtiğim mırra.. olacak iş mi, ilk üç ay içilen kahve düşüğü tetiklemez miydi?:(
dur daha dur.. ya , sigara içmeyen bir kişilik olarak, hayatımda üç sefer denediğim nargilenin birinin de şu geçtiğimiz bir aya girmesine ne demeli.. ah eşek Âlâ.. neden içtin ki?? dün de ağrı kesici bir ilaç aldım bir arkadaşımdan, adını bile bilmediğim ilacı bir Starbucks americanosuna eklemedim mi? sanki minosetin suyu çıktı..

ya herhafta yaptığımız taichi.. atın yelesini okşayan kadın, yin ve yang.. o sarsılmalar sırasında inşallah birşey olmamıştır..
ah iyi ki grip aşısı olmamışım, iyi ki kışlık yazlık telaşına girip o merdiven senin bu dolap benim inip çıkmamışım.. yazlık kıyafetlerim sizi çok seviyorum.. iyi ki geçen hafta ablamın ameliyatı sırasında hiçbir görüntüleme cihazına tesadüfen yaklaşmamışım... veeee daha neler neler.. işte bir süre bu psikoloji beni bırakmadı, Ankaraya dahi uçmak istemedim, kendimi dinlemekten ne müzik, ne eş, ne anne, baba, abla dinlemez oldum.. bir tek ben ve karnımdaki minik mercimek vardı..

sonra bu hayatın hele hele benim kadar yoğun ve stresli çalışan biri için sadece 9 aylık hamilelik süresi dahi olsa böyle yaşanamayacağına karar verip normale döndüm çok şükür..

kızımla gezdik de, yedik içtik de, deliler gibi çalıştık da, arabayla hız da yaptık, yüksek sesle müzik de dinledik, taichi de yaptık, yürüme bandında yürüdük de, taktık takıştırdık, düz topukla şık olduk, çayı az, kahveyi hiç içtik, eşya taşıdık, hergün eve laptop taşıdık, Türkiye de ve dünyanın pekçok köşesinde havaalanlarında x-ray den geçmemek için dert de anlattık, Züriche uçup sunum da yaptık, karda mahsurda kaldık, Barcelonaya uçup balık yanında kırmızı şarabı da lüpledik, bir çanta peşinde cadde cadde mağaza arşınladık, Luzernin karlı göl manzarasına uyanıp gece - bilmem kaç derecede göl kıyısında yürüyüş de yaptık..Ankarada büyük hasar anlaşmalarına girip ertesi gün Antepde yanmış fabrika gezdik.. hiç korkmadık.. ben mercimeğin bir kız olduğunu öğrendiğim 19 aralık cuma günü dedim benim kızım beni hiç bırakmaz, çünkü o biliyor ben, biz onu ne çok seviyoruz, ne çok istiyoruz..

hiç olmadığım kadar çok grip olduk kızımla, babamız bize ballı turplar yaptı, gelsin portakallar, gitsin ıhlamurlar iki seksen yattık, düşüp dişimizi kırdık, dudağımızı patlattık, ilk defa diş röntgeni çektirdik kurşun yelekler altında, uyuşturulmadan dudak diktirdik, gece 01.00 da Zürichden dönüp sabah 08.00 da amniyosenteze girdik, ikinci günü kalkıp stres kıyamet toplantılara da katıldık kızımla..
her ay doktor kontrolüne kalp tüpürtüsü ile gidip Bora abimizin sözlerine sevinip yeni fotoğraflarımızı alıp çıkışta mutluluğumuzu Nişantaşı sokaklarında sürterek yaşadık, 5 şubata dar gelip detaylı ultrasonografi ile sevindik, Atıl amcamızın boynuna sarıldık..

8 kasımda en yakınlarla,12. hafta üstler,astlar,ortaklar ve yakın arkadaşlar ile,18. hafta ise cümle alemle paylaşıp alışverişe başladık, ilk alışverişimiz Lässig marka bir çanta, ilk doğum hediyemiz kızımın Stefan dayısının altını ve nazar boncuğu oldu.. eeee tüm iş seyahatlerinde ve bitmek bilmez toplantılarda ingilizceyi ve zaman zaman da almancayı ondan öğrenmemişmiydi kızım? kimi gün sıkılıp sahte ağrı yumrukları atmamışmıydı Stefan lafı uzatınca..

derken isim düşünmeye başladık, anne ve babasının isminden bir isim seçtik kızıma, EMİRALA, ama babadan çok harf almadık mı, bir adı da Lal olsun mu? salt annesinin isminden oluşan, zaten bizlerin de iki adı yok mu?
babamız Sekoya diye diretti, sonra o da Lal Mira olsun istedi.. hem anlamı da ne güzeldi, bizim bütün dünyamız değil miydi, olmayacak mıydı kızımız, isminin anlamı da Dünya olsa ne güzel olurdu, hem bir yıldız değilmiydi o yunuslara yol gösteren.. işte böyle karar verdik minik mercimeğin ismine; Lal Mira Birsen.